Siyasal ortamımızın ana sorunu "Gerginlik" veya "Kamplaşma" mıdır yoksa "Kilitlenmişlik" midir, bunu doğru teşhis etmeliyiz.
İçine girdiğimiz Anayasa değişikliği sürecindeki gelişmeler, bu teşhisin belirlenmesi konusunda hepimize yardımcı olacaktır.
Değişiklik metninin iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış hükümler içermesinden öteye bir soru var gündemde.
Bu metin şekil açısından bütün gereklere uyularak yasalaşsa da, iddialara göre Anayasa Mahkemesi tarafından nasıl olsa iptal edilecektir.
Gerçi mevcut Anayasa'ya göre "Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün Anayasa'ya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler."
Hatırlayacağız... 9 Şubat 2008'taki Anayasa değişikliği ile türban yasağına üniversitelerde son verilmesi ertesinde 5 Haziran'da Anayasa Mahkemesi bu değişikliği iptal etti.
Şekil şartı aşıldı
Ancak gerekçe bu değişiklikteki "Şekil bozukluğu" değildi. Anayasa Mahkemesi'ne göre bu değişiklikle getirilen yeni hüküm Anayasa'nın değiştirilemez olan hükümlerinin anlayışına ve ruhuna karşıydı.
Türk siyasal ve kültürel yaşamının çok dikkatli gözlemcisi olan Herkül Millas, Zaman'daki yorumunda bu durumu satrançtaki "Pat" durumuna benzetiyor.
Yani satranç oyuncusu hamle yapamaz durumda kalır ve oyun devam edemez.
Anayasa Mahkemesi anayasa değişiklikleri hakkında karar verirken "Şekil"in ötesine geçtiğine göre ve bu da artık bir "İçtihat" oluşturduğuna göre, fiilen ve hukuken Yasama ile Yargı arasında anayasa değişiklikleri konusunda sürekli bir "Pat" durumu veya bir "Kilitlenmişlik" olabilecek demektir.
Ayrıca bu kilitlenmişlik sadece anayasa değişiklikleri ile bitmiyor.
İdari kararlar Danıştay'dan sürekli iptal kararları ile dönüyor.
TBMM'den çıkan her yasa CHP tarafından Anayasa Mahkemesi'ne taşınıyor.
Yani son Anayasa değişiklik paketi referandum ile onaylansa bile bunun hükümleri, anlayışları ve ruhları açısından iptal gerekçesine konu olabilirler.
Gerçi bizler toplum olarak "Kilitlenmişlikler" e yabancı değiliz.
"Kürt Sorunu"ndaki kilitlenmişliği, "Açılım"la çözebildik mi?
Ortak zemin yok
Kıbrıs 1974'ten beri kilitlenmiş bir "Sorun" değil mi?
Daha da ötesi birlikte yaşamanın ve hoşgörünün aracı olan "Laiklik" ortak zeminde değerlendirilebilen bir kavram olabildi mi?
Bu konudaki son sözleri Herkül Millas'a bırakıyorum:
- Aslında yasama ve dolayısıyla yürütme de yargının onayına kalmıştır. "Pat" benzetmesi bu açmazı göstermeye yarar herhalde. Aslında "açmaz" da bir satranç terimidir, şah'ın bazı hamleleri yapamaz durumda olduğunu ifade eder: Meclis kanun yapamaz, anayasayı değiştiremez. Böyle bir durumda, kısa sürede, işleri dondurarak bir tür konsensüs oluşturup yapay bir uyum ve uzlaşma sağlanabilir.
Halkın seçtiği düşman mı?
- Ama böyle bir yönetim (veya yönetimsizlik) biçimi uzun sürede çıkmazlar ve "açmazlar" yaratır. Çalıştırılamayan Meclis'in dışında başka güçler de yasa ve anayasa yapamayacağına göre, yasama ve dolayısıyla yürütme de yara alır.
- Böyle bir kısırdöngüyü satrançta aşmak kolaydır: Pat olunca oyuna yeniden başlanır. Ama Cumhuriyet'i yeni baştan - pat diye- kurmak kolay değildir! Çıkış yolunu bulmak teorik olarak basittir; açmazın temeline inilir ve yanlış düzeltilir. Temel yanlış, halkın seçtiği yönetimin "düşman" sayılmasıdır.