Bizim sosyo-politik yaşamımız aslında Charles Dickens'in romanının kahramanı Pip'in "Büyük Beklentiler"ine (Great Expectations) benzer süreçler üzerinde sürmekte.
Beklentilerimizden biri "Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıp, onu geçmek" değil mi?
Turgut Özal'ın "21'inci yüzyıl Türk asrı olacaktır" demesi de bu beklentinin bir başka türlü ifade edilmesiydi.
Bir diğer beklentimiz, hukukun üstün olduğu, temel hak ve özgürlüklerin kutsandığı, çoğulcu demokrasiye sahip, vatandaşlarının sosyal güvenlikleri sağlanmış bir ülke olmak.
Ayrıca hem inançlara saygılı olunan ve ibadet özgürlüğünün korunduğu, hem de din ile devlet işlerinin birbirine karıştırılmadığı bir laik düzenin beklentisi içindeyiz.
Sınırlarımızın ve bütünlüğümüzün dokunulmaz olmalarını, ordumuzun ve tüm güvenlik güçlerimizin her türlü saldırıya karşı hem caydırıcı hem de def edici güce sahip olmalarını da, beklentiler listemizde ön sıraya yerleştiriyoruz.
İstiyoruz ki hem siyasi coğrafyamızdan hem de tarihimizden kaynaklanan her çeşit farklılığımız, bölünmemizin değil zenginliğimizin öğeleri olsunlar.
Dickens'in Pip'i
Böyle sayısız beklentimiz var.
Charles Dickens'in romanının kahramanı Pip'in hayatındaki beklentiler, onun içinde bulunduğu ortama ve yaşına bağlı olarak nitelik değiştiriyordu.
Bir yetim olarak Pip hayatının ilk döneminde güvenlik, sıcak bir yuva ve statü sahibi olmayı beklentiler listesinin başına yerleştirmişti.
İkinci dönemde ise eğitimini tamamlamış, statü sahibi olmuştu. Çocuk yaştayken tanıyıp âşık olduğu Estella'ya kavuşmak gibi bir beklentisi ön plandaydı.
Romanın sonunda ise, yazar Dickens de kararsız kalmış ve iki farklı son kaleme almıştı. Bunlardan biri mutlu sondu ve kavuşma ile bitiyordu. Diğer sonda ise ayrılık vardı.
Biz Türklerin Pip'ten farkı şu.
Zaman geçse ve devletimizle birlikte yaşlansak da, beklentilerimizin hep aynı kalması Pip'ten farkımızı oluşturuyor...
Aslında Deniz Baykal'ın siyasi portresi, Türkiye'nin konumunu da yansıtıyor.
Nasıl Deniz Baykal hâlâ "İstikbal vaat eden bir genç politikacı" ise, Türkiye de "İstikbal vaat eden genç bir ülke" olmaktan çıkamıyor.
Ne Baykal ne de bizler istikbali bir türlü mazide bırakıp, beklentilerimizi gerçek haline getirebiliyoruz.
Bakın hâlâ "Acaba Kürt sorununa somut çözüm paketi ne olacak" sorusuna cevap bulmanın beklentisi içindeyiz.
Hürriyet ve askerler
Ama bu beklentimize cevap vermesi gereken iktidarlar, trafik lambalarından farksız. Bu tür temel konularda sorunlar onlara yaklaşınca, yüzleri kızarıyor ve lafı yuvarlayıp, öze giremiyorlar.
"Öz" ise bilinen sorunun içinde bulunmakta:
- Acaba Kürt sorunu konusunda Silahlı Kuvvetler'in beklentisi ile siyasi iktidarın beklentisi uyum içinde mi?
Gerçi dünkü Hürriyet'te Ertuğrul Özkök "Devlet gazetesi olarak" seçilmiş iktidara güvence vermiş ve "Biz bu sürece her türlü katkıyı yapmaya hazırız" demişti ama onun açıklamasına Genelkurmay Başkanı'nın da katılıp "Biz de Hürriyet'le aynı çizgideyiz" demesi gerekiyor.
Bu noktada beklentilerimizi her alanda gerçekçi zeminlere oturtmalıyız...
Mesela "Ergenekon" diye bilinen davaya ilişkin farklı beklentiler de ortak bir çizgiye oturtulmalıdır.
Bu dava hukukun esasına ve usulüne uyularak sonuçlandırıldığı ve darbe girişimleri bu şekilde cezalandırıldığı takdirde, toplumdaki sivil demokrasinin kalıcı olması beklentisi karşılanacaktır.
Ama bu dava da bir çıkmaz yola girerse, tıpkı Kürt Sorunu'ndaki gibi kronikleşmiş ayrılıkların ve kendilerini bazen zalim bazen de mazlum konumunda gören rotasyona girmiş asker ve sivil siyasi aktörlerin sahnesi olarak kalacaktır Türkiye.