Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

"Kürt sorunu" mu yoksa "Kürt realitesi" mi?

Bazı hastalıklarla hastalar arasında kişisel ve duygusal bağlar bulunduğu söylenir.
Örneğin migren hastaları bu duruma örnek olabilirmiş.
Migren hastaları baş ağrıları başlayınca yalnız olmak, sessiz, loş ve hatta karanlık bir odada, migrenleri ile baş başa kalmak istemezler mi?
Bu davranışın nedeni migren hastasının midesinin bulanması, ışıktan rahatsız olması (fotofobi), her çeşit sese aşırı duyarlılık göstermesi gibi olgular içinde bulunabilir.
Sonuçta migren bireysel bir hastalıktır ama bunu bir doktorla veya hastalığı yenmiş bir migrenliyle paylaşırsanız, tedavi yöntemlerini de bulabilirsiniz.
Bütün mesele sizin "Size ait migren"inizden kurtulmak gibi bir isteğinizin gerçekten olup olmamasıdır.
Toplumların ve ulusların da böyle bireysel sorunları vardır ve bunları başkaları ile paylaşmak istemezler.
Ayrıca bu sorunların buharlaşması halinde ilgili tüm taraflar acaba gerçekten mutlu olacak mıdır?
Türkiye'nin yine çözüm aramakta olduğu "Kürt sorunu" da böyledir.
Olaya farklı bir açıdan bakmayı denerseniz, Kürtler için de "Türk sorunu" böyle değil midir?

Neden 15 Ağustos?

Diyelim ki Kürt sorunu nihai bir çözüme bağlandı...
Diyelim ki "Bölücü terörizm" bu sorundan soyutlandı.
Bu sorunun çözümü için uzlaşması gereken kesimler arasında bulunacak PKK'lılar, acaba kendi geçmişlerini yok sayacaklar mıdır?
Öcalan'ın 15 Ağustos'ta vereceği söylenilen mesajın içeriği beklenilirken bu "15 Ağustos" tarihinin ilk kapsamlı PKK eylemi olan "Eruh baskını"nın (1984) 25'inci yıldönümü olduğu da bilinmiyor mu?
Öylesine çok boyutlu bir karmaşık sorun ki bu...
Türkiye'nin Türk ve Kürt kökenli "Akil adamları" tabii ki bu soruna akılcı yaklaşımlar öneriyorlar.
Ama onlar ne devleti ne de PKK'yı temsil ettiler geçmişte.
Bu çağda akil adam olmak için silahsız olmak da gerekir...
Ama devlet silahsız olamaz ki.

Bir kördüğüm ki içim

Mesela PKK silah bırakmayı kabul etse bile, TSK silahını bırakamaz.
Bir dönem sözleri Şevket Rado'ya ait olan Hümeyra'nın "Kördüğüm" şarkısını hepimiz mırıldanırdık.
"Ya her şeyim ya hiçim
Sorma dünyam ne biçim
Bir kördüğüm ki içim
Çözdükçe dolaşıyor"
"Kürt sorunu" dediğimiz kördüğüm de böyle bir şey.
Geçenlerde Prof. Deniz Ülke Arıboğan, Akşam'da şunları yazmıştı:
-Bir Kürt sorunu varsa, nedenlerine bakmadan sorunu ortadan kaldırmayı düşünmek, düğümü giriftleştirmekten başka işe yaramaz. Başınızın ağrısının nasıl çeşitli nedenleri varsa, Kürt sorununuzun da benzer çeşitlilikte nedenleri olabilir. Her durumda aspirinin işe yarayacağını kimse garanti edemez. Üstelik bir de aspirine bile gerek duymadan kemoterapiye geçtiyseniz, vay halinize! (Bizde ağrıdan kurtulmak için kafayı kesmeyi düşünen akıllılar da var)
-Daha önce yanlış teşhis ve yanlış tedavi uyguladığınız için, eski sorun ile yeni sorun farklılaşmış, yani hastalık ilerlemiş olabilir. Çözüm süreci boyunca, teşhisinizi yeniden değerlendirmeniz faydalı olacaktır. Kaldı ki olay metastas yapmış da olabilir. Bu durumda sorunun yalnızca başınızda değil, diğer uzuvlarınızda da ne gibi hasarlar verdiğini bulmanız gerekir. Örneğin 'yeni Kürt sorunu'nda uluslararası dengeleri olduğu kadar asker-sivil ilişkilerini, ekonomik yapıyı, sosyal travmaları, gelişen diyalektik hareketleri de değerlendirmeye açık olmalısınız. Zira dallanma budaklanma durumunda, tek merkezli tedavi bir işe yaramaz.

Toptancı çözüm olamaz

Bana göre Türkiye'nin akil adamlarının başta gelen ismi olan Nabi Yağcı da, Taraf'ta şu noktaları vurguluyordu:
-Şimdi Kürt sorunu yeniden önümüzde, dünden farklı olarak "çözümü artık mümkün bir sorun" olarak duruyor. Ama mümkün olması mutlak çözülecek anlamına gelmiyor. Kolay olmayacak ama bazı şeyler değişecek, bu kesin. İkincisi, çözüm için atılacak adımların tarafların hiçbirini bütünüyle tatmin edemeyeceği de kesin. Ancak hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı, sürmeyeceği hepsinden fazla kesin.
-Çözüm formüllerinden önce soruna bakış açısını önemsiyorum. Toptancı yani "ya hep ya hiç" mantığıyla, devletin minimalist yani en azını vererek kurtulma mantığı arasında sıkışma tehlikesi var. Çözümü güçleştirecek böylesi bir sıkışmadan kurtulabilmek için bakış açımızı tarihsel bir perspektife oturtmak zorundayız.
Evet... Hepimiz düşünmeliyiz.
"Kürt realitesi" sorun olmaktan çıktığı ve "Bölücü terör" buharlaştığı takdirde bu durumun kimleri işsiz bırakacağını, hangi kesimleri mutsuz edeceğini de mutlaka görmeye çalışmalıyız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA