Sakarya Sanayici ve İşadamları Derneği'nin (SASİAD) düzenlediği toplantıda konuşan Anavatan Genel Başkanı Erkan Mumcu'ya gazeteciler "Mesut Yılmaz' ın aklanması söz konusu. Yılmaz, Anavatan'a dönerse birlikte çalışır mısınız" diye sormuşlar. Mumcu da su cevabı vermiş:
- Dönerse de bıraktığını bulamaz. Dönüp dönmemesi konusunda bir şey söylemek benim hakkım değil. İsteyen gelir, isteyen gelmez. Ayrıca böyle bir ihtimal de yok...
Erkan Mumcu'nun "Dönerse de bıraktığını bulamaz" şeklindeki cevabı, "Olmayana ergi" metoduyla tarih ve siyaseti yorumlamanın ilgi çekici olduğunu düşündürdü bana.
Böyle hipotetik durumlara dayalı "O zaman ne olurdu" sorusuna cevap aramalar, dünyada çok yapılır.
Örneğin 2'nci Dünya Savaşı'nda Japonya Pearl Harbour'a saldırmasaydı ABD savaşa girer miydi? ABD savaşa girmeseydi, Hitler İngiltere'yi de sonunda yenmez miydi?
Yahut Osmanlı Devleti 1'inci Dünya Savaşı'na girmeseydi, Türkiye'de saltanat hala devam ediyor mu olurdu? Ya da Türkiye 2'nci Dünya Savaşı'na girseydi, bütün Doğu Avrupa ülkeleri gibi savaş sonrasında bizde de Sovyet uydusu bir komünist rejim kurulur muydu? Veya Demokrat Parti 1960 başında erken seçim kararı alıp, bunun tarihini açıklasaydı, 27 Mayıs darbesi yine de olur muydu? 27 Mayıs olmasaydı, bugün Türkiye'de siyaset de ekonomi de başka noktada bulunmaz mıydı?
Erkan Mumcu'nun, Mesut Yılmaz'ın Anavatan'a dönse bile bıraktığını bulamayacağı şeklindeki yorumunu da bu çizgide sürdürsek... Ve desek ki:
- Acaba Turgut Özal canlanıp Anavatan' a dönseydi, bıraktığını bulabilir miydi?
Herhalde Özal, bazı Anavatan sözcülerinin "Bütün özelleştirmeler iptal edilmeli" şeklindeki söylemlerine ve "Ulusalcı" çıkışlarına bakıp, "Bizim eski Anavatan merkezden amma da uzaklaşmış" derdi bana göre. Anavatan'ın son seçimlerde aldığı sonuçları öğrenince de yüreğine inip, yeniden ölürdü muhtemelen.
Belgesel romanlar yazan Irving Wallace, bu romanları yazarken topladığı bilgileri "People' s Almanac" diye minik ansiklopedilerde kitaplaştırırdı. Bu almanaklarda da ünlü kişilere yöneltilen, "Tarihte yaşamış kişileri davet edebileceğiniz yemekler düzenleseniz kimleri çağırırdınız" sorusunun cevapları yer alırdı.
Örneğin bu cevaplarda çoğunlukla üç peygamber aynı yemeğe davet edilirdi. "Churchill, Hitler, Stalin ve Mussolini" de çoğunlukla aynı sofraya oturtulurdu... Bazıları da Karl Marx'la Adam Smith'i sanal sofralarına davet ederdi.
Böyle hayali bir yemek davetinde Atatürk, İnönü, Bayar, Menderes, Özal aynı sofraya otursalar, canlılardan da Evren, Demirel, Erbakan ve Erdoğan sofraya katılabilse, acaba neler konuşurlardı? Edebiyat düşkünüyseniz, Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Yahya Kemal, Orhan Veli ve Can Yücel'in şiir tartışacakları bir masada bulunmak istemez miydiniz? Veya Itri, Dede Efendi, Hacı Arif Bey, Osman Nihat, yaşayanlardan Alaaddin Yavaşça ve Avni Anıl'la Türk müziğinin dünü ile bugününü tartışırken, kendi bestelerini kendileri yorumlasalardı...
Nerden nereye... Mesut Yılmaz Anavatan'a dönseydi ne bulurdu acaba?