Türk toplumunun aileye, dine, devlete, değişime bakış açısını değerlendiren ve Açık Toplum Enstitüsü'nün desteklediği, Boğaziçi Üniversitesi'nden Doç. Dr. Hakan Yılmaz'ın yönetiminde ocak ayında gerçekleştirilen kamuoyu araştırmasına bakıyorum.
15 ilin kentsel ve kırsal alanında, 18 yaş üstü nüfusu temsil eden 1644 kişilik örneklem grubu ile yüz yüze görüşme yöntemi ile yapılan bu araştırmada, Türk toplumunda en büyük değerin "Aile" olduğu, muhafaza edilmesi gereken en önemli değerlerin "Eşitlik" ve "Özgürlük" oldukları görülüyor.
"Aile" den sonra (Yüzde 45.6) sonra muhafaza edilmesi gereken en önemli toplumsal kurumlar "Din" (Yüzde 22.2), "Devlet" (Yüzde 18.8) ve "Millet" (Yüzde 10.5) şeklinde sırlanıyor.
Biz Türkler büyük çoğunlukla "Değişim" den yanayız. "Hayatımızın büyük bölümü değişmeli" diyenlerin oranı yüzde 29.1, "Hayatımızın küçük bölümü saklı kalıp büyük bölümü değişmeli" diyenlerin oranı ise yüzde 33.9.. Ama bunun yanında geleneklere bağlıyız (Yüzde 85). Gelenekleri yüzde 66 oranında ailede, yüzde 23.7 oranında okullarda öğreniyoruz.
Bu ankete katılanların yüzde 93'ünü "Başını örten kadınlar" rahatsız etmiyor. Ama aynı kesimi "Çarşaflı kadınlar" yüzde 60 oranında rahatsız ediyor. Ramazanda oruç tutmayanlara yüzde 64, namaz kılmayanlara yüzde 71, başını örtmeyen kadınlara yüzde 75 oranında hoşgörü ile bakılıyor. Seçimde oy verecek partinin liderinin dinsel inancına yüzde 65, dost ve arkadaşların dinsel inancına yüzde 70, evleneceği kişinin dinsel inancına yüzde 70 önem vermiyor. Yüzde 85, "Başını örten bir kadın da erkeklerle eşit haklara sahip ve çağdaş bir kadın olabilir" diyor. Bu kamuoyu araştırmasında yayınlanmayan ama elde edilen başka sonuçlar hakkında bilgilere de ulaştım.
Örneğin şu anda hayatta olmayan siyasi liderler arasında en başarılı bulunan isim, Turgut Özal.
Bunun yanında ankete katılanların çoğunluğunun "Kendilerine en yakın gördükleri gazete" de Sabah gazetesi.
Kamuoyu anketlerinin siyasi bulguları, tabii ki politikacılar ve medya yöneticileri tarafından farklı değerlendirilmelidir. Beni Sabah'ın yöneticisi olarak değil ama yazarı olarak ilgilendiren bu anketin sonuçlarını tabii ki ben de değerlendirdim.
Belirli kesintilerle olsa bile uzun yıllardır Sabah'ın yazarıyım. Bu gazetenin ana kimliğini oluşturan niteliklerin, kuruluşundan başlayarak "Yenilikçilik", "Çok seslilik", "Demokratlık", "Sivillik", "Rekabetçilik" olduğunu hissetmişimdir. Sabah ne zamanki kimliğinin temel öğelerinden saptı, o noktalarda hem okurlarıyla bağları zayıfladı, hem de krizlere girdi.
En son 28 Şubat post modern darbe sürecinde hem askerci, hem devletçi görüntü verirken, dönemin kartel gazeteleri ile ortak başlıklar atarak, adeta kendini inkar etmişti.
Yeni dönemde Sabah, yeniden asıl kimliğinin temel öğelerine kavuştu ve okur katında itibarı da arttı. Boğaziçi Üniversitesi anketinden çıkan sonuçlar da bunu doğruluyor.
Son haftalarda medyada bir anda canlanan "Militarist refleks" konusunda Sabah'ın çok dikkatli olması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle
"Cumhurbaşkanı kim olacak" sorusuna ilişkin olarak devlet katlarında başlayan derin kavganın, şu ya da bu şekilde medyaya yansıması kaçınılmaz. Nitekim bir Şemdinli İddianamesi dolayısıyla basında, 28 Şubat'ı andıran ortak çizgideki "Sivillik"
karşıtı başlıklara hepimiz tanık olduk.
Gazetelerin yıllar süren bir maraton sürecinde sağladıkları imajı ve itibarı yitirmeleri çok kolaydır. Dilerim biz "Sabah" olarak, toplumla uyumumuzu sürdürürüz ve yeni 28 Şubat denemelerine kaptırmayız kendimizi.