Rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil, siyasi sözlüğümüze "Arabize olmak" diye bir kavramı sokmuştu. Türkiye'nin Ortadoğu'da Araplarla yakınlaşmasını eleştiren muhalefete "Biz Arabize olmadık. Bütün taraflara eşit mesafedeyiz" diye laf yetiştirmeye çalışırdı.
Aradan geçen yıllar boyunca dış politikada değil ama iç politikada süratle Arabize olduğumuz, inkar edilmez bir gerçek.
Nedir bunun temel göstergeleri?
Sosyo-politik yaşamdaki sorunlarına çözüm üretmek yerine, bunların ya emperyalizm ya da Siyonizm tarafından üretildiğini ve körüklendiğini söyleyeceksin.
Bu sorunlara çözüm üretmeye çalışan kendi aydınlarını "Kiralık kalem", "Amerikan uşağı", "Vatan haini" diye suçlayacaksın.
Ülkenin zenginliklerinin ve potansiyelinin kötü yönetimler tarafından ziyan edilmesine takılmak yerine, kronikleşmiş geri kalmışlığının sorumlularını sınır dışında arayacaksın.
Ve sürekli "Bizi ne zaman işgal edecekler" ya da "Bizi ne zaman bölecekler" diye, en yakın müttefiklerine karşı ürküntü içinde yaklaşacaksın.
Türkiye Amerika'nın 1947'den beri müttefiki. Ayrıca Türkiye Avrupa ülkeleri ile hem NATO'da ortak, hem de Avrupa Birliği üyeliği için müzakere sürecindeki bir ülke.
Ancak Arabize olmuş beyinler için, dostlarımız ve müttefiklerimiz Türkiye'nin bütünlüğünün ve istikrarının tehditleri konumunda. Türkiye OECD'nin, Avrupa Konseyi'nin kurucu üyesi. Ama birilerine göre Türkiye bütün bu kurumların sanki dışında gibi.
Türkiye acaba dış politikada ne zaman tam Arabize oldu derseniz, galiba dönüm noktası 1974 Kıbrıs Barış Harekatı'dır. O güne kadar Türkiye dış politikadaki sorunlarını, uluslararası legal zeminlerde çözen bir ülke görünümündedir. Ama Kıbrıs harekatı ertesinde çözüm yerine sorun çözümsüzlüğe aktarılmış ve o günden beri de sürekli
"Haklı davamız" sloganıyla, Batı ülkeleri bizim karşımızdaymış gibi sunulmuştur.
Ortadoğu'nun kronik Filistin Sorunu'nda da buna çok benzer bir durum yok mu? Araplar ve Filistinliler 1948'de Birleşmiş Milletler'in çözüm planını kabul etselerdi, o günden beri İsrail'in yanında bir de Filistin devleti bulunuyor olacaktı. 1956 Savaşı'ndaki ateşkes sonrasında Araplar kalıcı bir çözüm için İsrail'le BM çerçevesinde masaya otursalardı, yine bir Filistin devleti kurulabilirdi.
Düşünün ki Mısır'ın İsrail'le diyaloga girmesi için, 1967 ve 1973 yenilgilerinin de yaşanması gerekti.
Yaşanan bunca trajediden ve dökülen kanlardan sonra Hamas 2006'da "İsrail'i tanımıyorum" diyorsa, burada tipik bir Arabize olma durumu yok mudur? Neyse... Konu çok karmaşık. Bizim Arabize olmuş beyinler daha yıllarca "Satılmış kalemler", "Emperyalizm uşakları", "Siyonizmin ajanları" diye başlayan cümlelerle düşünce üretimine devam edebilirler.