Çoğumuz "Toplum mühendisliği" nin ne olduğunu biliyoruz. Genellikle totaliter rejimlerde rastlanan bu mesleğin sahipleri, toplumu rejimin doktriner ideolojisine uygun biçimde şekillendirmeye çalışırlar.
Bunun yanında bir de "İnsan mühendisliği" vardır. Bunlar "Davranışçı" ekolün uygulamalarından esinlenerek, bireyleri "Pavlov' un köpeği" örneğindeki gibi şartlandırırlar.
Washington Üniversitesi antropologlarından Rebecca Lemov, son kitabında (Experiments With Mice, Mazes and Men, Hill And Wang), insan mühendislerinin 20'nci yüzyıldaki çalışmalarını derlemiş. Bu listede mesela Yale Üniversitesi psikologu Stanley Milgram'ın, deneklerine elektrik şoku uygulayarak, onların beyinlerini istenen biçimde şartlandırması da var. Yani Nazi'lerin insan üzerindeki şartlandırma çalışmalarının benzeri, 1960'larda ABD'de de denenmiş.
Geçenlerde Çin Halk Cumhuriyeti'nde "Boxer Ayaklanması" nın uygarlık düşmanı bir yağmacı eylem olduğu yorumunu yayınlayan "Donma Noktası" dergisinin kapatıldığını El Cezire'nin internet sitesinde okuyunca, biraz da "Tarih Mühendisliği" kavramına değinmek gereğini hissettim. Çünkü tarih mühendisliği de, insanın özgür düşüncesini yok eden ve sorgulayan beyni etkisiz kılmayı amaçlayan bir meslektir.
1895'te Çin Japonya'ya yenilip çokuluslu güç tarafından işgal edilince, tahtta oturan İmparatoriçe gizli ve bir çeşit dinsel örgütlenmeleri teşvik eder. Bu örgütlerin üyelerine "Boxerler" denir. Bunlar şiddet eylemleriyle işgalcileri yıldırmaya çalışırlar. Sonunda 1900'de Boxer ayaklanması bastırılır ve işgalci güçler Çin'de modern devlet için gerekli reformların idarede ve eğitimde yapılmasını zorlarlar.
Çin Komünist Partisi'nin tarih mühendislerine göre Boxer'ler bağımsızlık savaşçılarıdır. Donma Noktası yazarı Yuan Weishi, "Boxer' ler Çin' in modernleşmesini engellemeye çalışan çapulculardır" diye farklı bir tarih yorumu seslendirince dergi hemen kapatılmıştır. Bizde de "Resmi tarih" in söylemlerinde "Tarih mühendisliği" nin izlerini bulmaz mısınız? Örneğin "Vahdettin hain mi yoksa vatansever mi" tartışmaları ile bu olguyu düşünce hayatımızda hissetmedik mi? Mesela "Lale Devri"ni (1718-30) sona erdiren "Patrona Halil Ayaklanması", reaksiyoner bir hareket midir, yoksa yoksulların ayaklanmasını simgeleyen bir devrim midir? Pasarofça Antlaşması ertesinde girilen savaşsız dönemde, Padişah 3'üncü Ahmed ve Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa yönetiminde Osmanlı İmparatorluğu'nda önemli reformlar yapılmıştır. Avrupa'yı daha iyi tanıyabilmek için Paris, Londra gibi başkentlere elçiler atanmış, İstanbul'da Müteferrika Matbaası, Yalova'da kağıt, İstanbul'da kumaş ve çini fabrikaları kurulmuştur. Orduda modernleşme atılımları yapılmış, Doğu ve Batı klasikleri tercüme edilmiş, çiçek aşısı yaygınlık kazanmış, mimarlık, resim ve minyatür sanatları teşvik edilmiştir.
Ancak bu döneme ilişkin bizim toplumun aklında kalan, lale bahçelerindeki üzerinde mum yanan kaplumbağalardır. Patrona Halil adlı yeniçerinin önderlik ettiği ayaklanma sonunda Nevşehirli İbrahim Paşa ve kadrosunun öldürülmeleri, Padişah'ın devrilip yerine 1'inci Mahmut'un getirilmesi de, sosyal adaletsizliğin doğal sonucudur ders kitaplarına göre.
Oysa Lale devri sonrasında savaşlar ve yenilgiler birbirini kovalamış ve Osmanlı çöküş sürecine iyice girmiştir.
Ne dersiniz? Bugünün toplum mühendisleri, yarın yazılacak bugünün tarihi için tarih mühendisleri ile işbirliği yapıyorlar mıdır? Veya "Tanzimat" iyi midir, kötü müdür?