Laiklik ilkesinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na girişinin 69'uncu yıldönümü dolayısıyla, her yıl olduğu gibi yine devletin üst katlarından mesajlar yayınlandı.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, laikliğin din ve vicdan özgürlüğüne indirgenemeyeceğini belirterek, Türk ulusunun, laik rejim sayesinde inancını özgürce yaşadığını, inancıyla ilgili değer yargılarını siyasete ve diğer alanlara karıştırmadığını bildirdi.
Laiklik ilkesinin yerleşmediği toplumlarda özgür düşüncenin gelişemeyeceğini vurgulayan Sezer, hedefini "Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak" biçiminde ortaya koyan Türkiye Cumhuriyeti'nin, "Yüce Atatürk' ün önderliğinde ulusça yürütülen bağımsızlık savaşımının ardından, evrensel değerleri ilke edinerek" kurulduğunu ifade etti.
Cumhurbaşkanı Sezer, "Türk Ulusu, laik, demokratik çağdaş yaşam seçiminden ödün vermeyeceğini kanıtlamıştır" dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise, "Din ve vicdan hürriyetinin teminatı anlamını taşıyan" laikliğin, toplumsal huzurun sürdürülmesi bakımından "Hiçbir zümrenin ve ideolojinin tekeline indirgenmemesi, ortak bir değer olarak kabul edilmesi gerektiğini" belirtti. Erdoğan, "Bu kavram, Gazi Mustafa Kemal Atatürk' ün akılcı ve tekamülcü bakışına, muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkma hedefine uygun olarak dinamik ve gelişime açık bir biçimde yorumlanmalıdır" şeklinde görüşünü açıkladı. Erdoğan, Anayasa'da yer alan laiklik ilkesinin, vatandaşların dini inanç ve özgürlüğünü ifade ettiğini belirtti.
Hemen her kavramın farklı dünya görüşüne sahip kesimler tarafından değişik yorumlandığına alışık olduğumuz için, laikliğin de Sezer'in mesajında başka, Erdoğan'ın yorumunda başka biçimde değerlendirilmesi doğaldır.
Geniş açıdan bakarsak bir kesime göre laiklik "Devrimler" in temel öğesidir. Bunlar devletin ve toplumun yaşamındaki dinin rolünün, "Laik hukuk" la sınırlandığını düşünmektedir.
Diğer kesim ise laikliği, demokrasinin ve özgürlüklerin mütemmim cüzü olarak görmektedir. Bunlara göre devrimler, "Değerler" in antitezi olmamalıdır. Laiklik de bu açıdan "İnanç özgürlüğü" dışında bir anlam taşımamalıdır.
Değişik dünya görüşleri arasındaki "Yorum farkı" Türk toplumunun düşünce çeşitliliğine ve çoğulculuğa sahip olduğunun kanıtı biçiminde algılanırsa, bu bir siyasal zenginliktir. Ama farklı düşünceler kendi görüşlerini karşıtlarına zorla kabul ettirmeye çalışırlarsa, bu defa farklılıklar zenginlik değil, "İstikrarsızlık kaynağı" oluşturur.
Türkiye nüfusu Müslüman olan pek çok ülkeden farklı olarak, çözümü "Demokrasi" de bulabildiği için, her konuda olduğu gibi laiklikte de "Uzlaşma kültürü" nü ön planda tutmayı başarmamız gerekiyor.
Bir başka deyişle "Devrimler" ile "Değerler" in karşı karşıya getirilmemesini sağlamamız, Atatürk sevgisini "Kemalist Doktrin" haline dönüştürmememiz ve laikliği "Laisizm" gibi empoze etmememiz, demokratik aklın gereğidir.
Aksi halde geçmişte "Demokrasiyi kurtarmak için" askeri darbe yapanların davranışlarındaki paradoksun benzerini, "Laikliği kurtarmak için" teokratik devlet kurmaya çalışanların düşüncelerindeki kargaşada sürekli görebiliriz.