Amerikan yapımı "İyi haber-Kötü haber" fıkraları vardır ya hafif kara mizaha dönük...
Örnek verelim: Lise müdürü, erkek öğrencinin babasını telefonla arayıp, "Size oğlunuz hakkında bir kötü, bir de iyi haber vereceğim" der. Baba heyecanla "Kötü haber ne" diye sorunca, okul müdürü "Oğlunuz travesti" cevabını verir. Baba bozuk bir sesle "Peki iyi haber ne" diye sorar. Müdür "Oğlunuz okulumuzun güzellik kraliçesi seçildi" diyerek iyi haberi verir.
Güncel siyasetimizde de buna benzer bir "İyi-kötü haber" oluşumu sürecinden söz etmek mümkün bugünlerde.
Nasıl mı?
Kötü haber, AK Parti'nin malvarlığı tartışmaları arasında "Şaibeli" bir görünüme girmesidir.
İyi haber ise, AK Parti'nin de diğer partilerden farklı olmadığının kabul edilmesi ve "Örtülü şeriatçı" tartışmasının artık devre dışı kalmasıdır.
İşin şaka yanını bir kenara itersek, Türk demokrasisini kitleler gözünde "Az güvenilir" konuma iten ana sorunun "Siyaset rantının paylaşımı" olduğunu söylememiz gerekiyor.
Tabii ki tüm siyasi kadrolar "Pasta paylaşımı" nda yer alabilmek için girmiyorlar siyasete. Ülkesine ve halkına hizmet etmek için siyasete giren, vizyon ve misyon sahibi sayısız insan tabii ki Türk siyasetinde de var.
Ama bir bölüm siyaset erbabının da siyaseti kötüye kullanarak haksız mal edindiği, zenginleştiği kesin. Ayrıca bu bir gelenek halini almış ki, "Devlet malı deniz, yemeyen keriz" benzeri atasözleri bile var dilimizde. Veya Kanuni dönemi şairi Fuzuli'nin "Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar" söylemini hâlâ tekrarlamıyor muyuz? Kamu gücünü kullanarak zenginleşmenin sadece rüşvet yoluyla olmadığı, mesela "Haraç" gibi yöntemlerin de varlığı bilinmekte.
"Haraç" ta, yasal açıdan hakkınız olan bir işlemin engellenmemesi veya geciktirilmemesi için kamu görevlisine ödeme yapmanız gerekiyor.
Burada önemli nokta kamu gücünü kullanarak zenginleşenlerin sade politikacılar olmadığının bilinmesidir. Kamu gücü kullanan herkes için, yani politikacıların yanında, yerel yöneticiler, bürokratlar ve tüm kamu görevlileri için aynı uygunsuz konumda bulunma tehlikesi var.
Çözümler ise öncelikle "Şeffaflık" tan, "Yasaların herkese eşit uygulanması" ndan, "Etkin denetim" den geçiyor. Bu arada "Devletçilik" kamu gücü kullananlara haksız zenginleşme konusunda geniş imkânlar yaratıyor. "Hukukun üstünlüğü" yerine "Üstünlerin hukuku" nun egemen olduğu ülkelerde, kamu gücünü kullanarak mal edinenlerden hesap sorulamıyor.
Bence muhalefetin sürdürdüğü iktidar üyelerinin malvarlıklarına dönük tartışmaların, AK Parti yönetimi tarafından bir fırsat olarak değerlendirilmesi gerekir. Seçimi "Yolsuzluk ve yoksullukla mücadele edeceğiz" sloganı ile kazanan bu parti, malvarlığı tartışmalarında öne geçmeli ve kimden isteniyorsa, o malvarlığını herkesten önce açıklamalıdır.
Ama amaç "Bizim de diğerlerinden farkımız yok" çizgisini vurgulamak ise, tabii ki buna diyecek sözümüz olamaz..