Ne demiş atalarımız?
- Ben kendimi düşmanlarıma karşı korurum. Sen beni dostlarımdan koru!
Dün Milliyet'te Hasan Pulur'un "Kalkan Balıklı Feriye" yazısını okuyunca bu özdeyişin doğruluğunu bir kez daha anladım. Pulur, Fehmi Koru'nun yemekli davetinde benim Başbakan Erdoğan'ın yanında oturmamdan başlayarak öyle şeyler yazmış ki, okurken onun hep tekrarladığı söz aklıma geldi:
- Gazeteciden arkadaş olur. Olur ama bir numara dar ayakkabı giymeye benzer bu arkadaşlık. Arkadaşını arkadan vurur.
Hasan Pulur'la uzun yılları arkasında taşıyan bir arkadaşlığımız var.
Feriye'deki yemeğin ne olduğunu anlamak için bana sorsa anlatırdım. Ama o böyle şeyler yapmaz. Açar gazeteleri. Haberleri, yazıları okur. Akşamları da televizyonlardaki dizileri, tartışma programlarını seyreder. Ertesi gün de bir Ziya Paşa dizesi katarak, "Yorum" unu yazar.
Yine öyle yapmış. Bir de tenceresindeki temcit pilavından bir kaşık daha katmış ve benim Turgut Özal'ın davetine nasıl gittiğimi bilmem kaçıncı kez eklemiş yazısına.
1- Hasan Pulur'ların anlamadığı şey, bir gazetecinin, bir cumhurbaşkanından veya bir başbakandan daha az önemli ve değerli olmadığı gerçeğidir. Bir başbakanı gazetesinin patronu yemeğe davet ettiği zaman bunu doğal karşılayan, ama bir gazeteci bunu yaptığı zaman "Olur mu böyle şey" diyen anlayıştır bu.
Benim çocukluğumda Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, evimde ağırlanırdı.
Benim meslek hayatım boyunca cumhurbaşkanları da, başbakanlar da evimde ağırlandı. Hiçbiri karşısında eziklik falan duymadım. Aynı şekilde gazete patronları da, sadece sizi davet etmeleri gereken kişiler değildir.
Bütün mesele, görgü kurallarına uymaya bağlı. Eğer sizi birileri yemeğe davet ederse, ona karşılık vermek, en basit görgü kuralıdır. "Ben gazeteciyim, herkes beni davet etsin, ben sadece davet edilirim" derseniz, o zaman Hasan Pulur gibi, davet edilmediğiniz bir yemeğe hırslanıp
"Zaten onlar böyledir" gibi yazılar yazarsınız.
2- Fehmi Koru da, Tayyip Erdoğan da, benim evimde ağırladığım isimler arasında. Erdoğan'ın zor günlerinde hep destek olmaya çalıştım yazılarımla, cezaevindeyken onu ziyaret de ettim. Ama Başbakanlığı döneminde, ilk kez beraber oldum Feriye'deki yemekte. Dış gezilerine üç kez davet etti. Ancak televizyondaki programım canlı yayın olduğu için, özür dileyip katılamadım.
Fehmi Koru Feriye'deki yemeğe davet ederken "Ben kaç kez sizin evinize geldim. Şimdi sizi ağırlama sırası bende" diyerek yaptı çağrısını.
Bu davete katılan isimler, Koru'nun kişisel tanışıklığı olan isimlerdi nitekim. Bazıları ile mesleki geziler yapmış, bazıları ile dostluklar kurmuştu. Tayyip Erdoğan'ın zor günlerinden başlayan bir dostluğu olduğunu da biliyoruz Koru'nun.
3- Bir ülkenin başbakanı ile birlikte olmak, ne bir imtiyazdır, ne ayıptır, ne kınanacak bir durumdur gazeteciler için. Bu yemekte davetli olmadığı için "Olur mu böyle şey" diye yazılar yazmak, sadece bu coğrafyaya özgü bir davranış bozukluğudur.
Hasan Pulur geçenlerde meslekte 50'nci yılının "Burhan Felek Ödülü" nü alırken, bu sütunda ben onu kutlamıştım. Ancak meslekte 50 yılı aşmış bir gazetecinin, hâlâ stajyer muhabir gibi her olaya dışarıdan bakmasını ve yarım yüzyılı aşmış arkadaşlıklarını bile temcit pilavına garnitür yapmasını anlayamıyorum.
Akrep önüne geleni sokar. Bu akrebin prensip sahibi olduğu anlamına mı gelir?