Paris'te banliyölerde süren çatışmalar bir türlü bitmiyor. Önceki gece de protestocu gençlerle güvenlik güçleri arasında süren çatışmalar sırasında, 519 otomobil ile 27 otobüs ateşe verilmiş. Sevran banliyösünde bir otobüse yapılan saldırı sırasında, 56 yaşındaki özürlü bir kadın ağır bir biçimde yanmış. Trappes'de bir otobüs deposu, Seine-Saint-Denis bölgesinde üç antrepo ile bazı kamu kuruluşları yakılmış.
Olayların Clichy-Sous-Bois banliyösünde perşembe günü iki gencin polisten kaçarken elektrik trafosunda akıma kapılarak hayatını kaybetmesi üzerine başladığını ve İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy'nin öfkeyi daha da alevlendiren demeçler vermesi, "pislik" ve "haydut" diye nitelendirmesi ile tırmandığını biliyoruz.
Irkçılık ve yabancı düşmanlığı bir ülkenin siyasetinde "Yükselen değer" haline gelirse, Paris'in bugün yaşadıklarını anlamak kolaylaşır.
Sami Kohen'in Milliyet'teki yorumuna katıldığımı belirterek kısa bir alıntı yapıyorum:
- Fransa son yıllarda iş bulmak ve yerleşmek için kendi topraklarına gelen -çoğu Kuzey ve Batı Afrikalı- göçmenleri doğru dürüst "entegre" edememiştir. Bugün hala ikinci hatta üçüncü kuşak göçmenler, kentlerin varoşlarında, yoksulluk içinde yaşıyor. Tabii ki devlet, saldırıları durdurmak ve kamu düzenini korumak zorunda. Kısa vadeli hedefin bu olması normal. Ama daha uzun vadede bu problemi halletmek için önce bu insanlarla bir diyalog kurmak, dertlerini saptamak ve ona göre ekonomik ve sosyal tedbirler alarak onları topluma kazandırmak gerek. Ancak şu andaki durum aklı başında Fransızları çok kaygılandırıyor. Ünlü düşünür Dominique Moisi isyan ediyor:
"Fransa rezil oldu... Paris yanıyor. Bu imajın yansıması, çok, çok kötü..."