Algılamalar galiba işin özünden daha önemli.
Bunu geçenlerde "Alaturka" radyo istasyonundan şarkılar dinlerken hissettim. Sunucu, Arif Sami Toker'in bestelediği, sözleri Fuat Edip Baksı'ya ait olan o nefis Nihavent şarkıyı yayına soktu:
"Aşkımın ilk baharı, ilk heyecanım benim
Sevgilim iki gözüm, biricik canım benim
Eşi yok menendi yok, gönül sultanım benim
Sevgilim iki gözüm biricik canım benim"
Şarkı bittikten sonra sunucu buğulu bir sesle "Aşk", "İlk aşk heyecanı", "Sevgi" ve şarkıda geçen diğer kavramlar üzerinde bir tirat yaptı. Aşık olamayanların bu şarkıyı anlamalarının mümkün olmadığını falan söyledi.
Bu güfte de beste de 1942 yapımı. Benim kayınbiraderim Can Paker doğduğu zaman, rahmetli kayınpederim Hasan Pertev Paker'in yakın dostları olan şair ve besteci, bu şarkıyı yapmışlar. Yani şarkıdaki "Can", bizim Can Paker. Şarkı bir aşk şarkısı falan değil. Bir babaya, Can adını verdiği oğlunun doğumu için yapılmış sanatsal bir hediye.
Nilüfer'in hepimizin belleğine yerleştirdiği "Mavilim"i de, Kayahan bir mavi gözlü kadına takılarak değil, müzik setindeki equalizer'ın mavi ışıklarına dalarak yazmamış mı mesela?
"Sabah oldu mumları söndürdüm
Yine benim uykumu öldürdün
Yağdı yağdı üstüme hatıralar
Sabah oldu gözleri mavilim
Aaah mavilim, aşk yolum, sahilim
Eşin yok cihanda, aşığım ben sana"
Gelelim Türk müziğinin en büyük şarkı bestecisi Hacı Arif Bey'e (1831-85). O'nun Nihavent şarkısını da herkes farklı algılamaz mı?
"Ahter-i düşkün garib ü aşık-ı avareyim
Gün gibi deryayı aşkında gezer biçareyim
Sana kul oldum kapında gayrı kime varayım
Padişahım sen dururken ben kime yalvarayım"
Bu şarkıdaki "Padişahım" ı yeni solistler "Şivekârım" diye söylüyorlar. Oysa bu şarkı Padişah 2'nci Abdülhamid'e hitaben yapılmış bir af yakarısıdır.
Bestekârlığı sırasında üç padişahın (Abdülmecid, Abdülaziz, Abdülhamid) gözdesi olan, Saray Haremi'nden üç kez kız alan (Çeşm-i Dilber, Zülf-i Nigâr, Nigârnik) Hacı Arif Bey, hizmet verdiği son padişahı Abdülhamid'e şımarıklık edip, onun hakkında "Küçük bir şehzadeyken kucağıma işemişti" falan diye konuşunca, Mızıkay-ı Hümayun'da bir odaya süresiz kapatılır. Bu oda hapsinin 50'nci gününde mahpusluk canına tak eder ve "Ahter-i düşkün"ü besteler. Bu şarkı Rıfat Bey tarafından Abdülhamid'e okununca, Hacı Arif Bey de affedilir. Şarkının can alıcı bölümü nakaratındaki "Padişahım sen dururken ben kime yalvarayım"dır.
Siz siz olun. Algılamalarına değil, işin özüne bakmaya çalışın. Bazı şeyleri bilmekten daha önemlisi, onları "Doğru bilmek"tir. Hissedilenler her zaman doğru olmayabilir.