"Ertesi gün Halep ovasında uyandık. Kırmızı bir toprak pek hafif temevvüçlerle daire-i ufka kadar gidiyordu. Etraf bütün meskûn-ı sükût bir boşluktu, kiremidi tarlalar sanki donmuştu." Şu "temevvüç" de ne kelimedir ama...
"Dalgalanma" demektir eski dilde; denizdeki gibi çalkantılanma...
Bütün ova hafifçe dalgalanan kırmızımsı bir deniz gibi görünüyormuş yani...
***
Efendim,
jeopolitik gelişmelerin aşırı sürat yaptığı bir ortamda şu pazar
günü birazcık yavaşlayalım istedim...
Yolumuz yine
Halep olsun,
Şam olsun,
Beyrut olsun ama başka şeylere, başka türlü bakalım, olmaz mı?
Hem de yaklaşık yüz yıl önceye;
Birinci Büyük Savaş'ın son dönemine giderek... Geçen yüzyılın başlarında her telden çalmış, tuhaf siyasi çarklara dahi imza atmış ama kesinlikle ilginç bir kişilik olan yazar ve şair
Cenap Şahabettin'in 1918'de kaleme aldığı Suriye Mektupları'na bakıyorum birkaç gündür...
Bazı yerlerini sizinle de paylaşayım istedim...
***
Şahabettin'in tasvirleri ve görme biçimi neredeyse büyüler beni...
Halep ovasında karşılaştığı develeri anlatışına bakın mesela...
"
Samimi ve riyasız dervişlere ne kadar benzerler develer; öyle mütevekkil, öyle Allah'a teslim, öyle sabırlı, öyle seyyahtırlar ve
onlar gibi bitmez tükenmez yollarda
sanki 'huzur' ararlar... Suda kuğular
nasıl yüzerlerse, develer de çölde öyle
dilsiz ve huşuyla ilerlerler..." (Azıcık
bugünün diline aktardım, şaşmayınız.)
***
Şam'a yaklaşmalarını da ürpertici biçimde tasvir eder Şahabettin...
"Kompartımanımız sustu. Hiçbir dudak içerisinden geçtiğimiz âlemin sihri iskânını inkâr edemiyordu... Şam'ın dört, beş bin senelik hayatını düşündüm. Hazreti İbrahim zamanında Dımışk denmişti ki, 'çiçekli ve bahçeli arz' demektir. İlk büyük nasraniyet (İsevilik) merkezi ve ilk büyük payitahtı İslamiyet burası idi..."
İslam'ın iki büyük sanatının; kılıç ve çini sanatının burada zirveye çıktığını da vurgular satırlarının arasında...
Şehrin ana caddelerinin hemen arkasındaki dar geçitleri anlatırken de der ki:
"Burada çıkar yollar bile çıkmazları hatırlatır."
***
Bir de
Beyrut var tabii...
"Hurma ağaçlarının yeşil yelpazeleri ve çam fıstıklarının kıvırcık şemsiyeleri" ile güzel Beyrut...
Şu notu da düşer
Cenap Şahabettin:
"Bu renkler ve ıtırlar içinde insanlar yalnız terennüm etmeliydi; kuşlar gibi..."
Okurken içimden derin bir "Ah!" çekip bıraktım.