Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Geç kalmak

Sesli dinlemek için tıklayınız.

"Machine wash cold. Do not bleach. %100 Cotton. Made in Portugal."
Esra'dan bana kalan tek eşyanın, bu beyaz renkli tişörtün içindeki etikette böyle yazıyor.
İki gündür, bir ayin gibi bu cümleleri okuyorum.
Keşke bir mektup veya bir günlük sayfası olsaydı...
Neden bende bırakmıştı bu tişörtü, hatırlamıyorum.
Bembeyaz, insanın içini acıtacak kadar beyaz bir kumaş; hafızam ise kapkaranlık.

***

Kaçmıştım!
İki yıl ortadan kaybolmuştum.
Bir suçlu gibi...
Şimdi bana öyle geliyor ki, onun suçsuzluğundan kaçmıştım.
O uzak ülkede kaldığım süre boyunca hiç yazışmadık, telefonlaşmadık.
Ve hep merak ettim.
Canı sıkıldığı günler pembe emprimeler giyiyor muydu?
Duygularını dile getirmeyi beceremeyişi sürüyor muydu?
Sonra...
Esra'yı mahallenin sevimli kızı olarak hep sevmiş ve beni ona karşı "hayırsız" bulmuş babamdan haberi aldım; hayata gözlerini kapamıştı...
O anda hatırlamıştım; hiç sevgi sözleri söylememiştim Esra'ya.
Duygularını dile getiremeyen bendim aslında.
Ölümü kadar yalın ve yakıcıydı bu gerçek.

***

Dönüşümden üç dört gün sonraydı.
Mahalle camiinin ilan tahtasında Esra'nın kırk mevlidinin ilanını görmüştüm.
Yağmurlu, serin günlerdi. Üşüttüm. Ateşlendim.
Yine de bir dürtü yerimden kaldırdı beni.
Camiye gittim.
Önce pencereden baktım.
Erkekler sessizce diz çökmüş, başları öne eğik dua ediyorlardı. Kadınlar mahfilinde sanki bir gemi projektörü düzgün aralıklarla bütün kadınların üzerinde dolaşıp yüzlerini aydınlatıyordu.
Tam kapıya doğru yöneldiğimde ağır muşamba örtünün altından bir adam çıktı.
"Hastasın, eve dön" dedi.
Saatime baktım, tuhaftı; gece ikiyi gösteriyordu.
Dönmüş gibi yapıp avluda saklandım.
Bekledim, bekledim, bekledim.
Kimse çıkmadı.
Koştum, kapıdan içeri girdim. Cami bomboştu.
Gördüklerim sanrı mıydı?

***

Eve dönüşümü uzattım.
Her yanım sırılsıklam yürürken düşünüyordum.
Aşkı hiç anlamayacaktık, sevmeyi, iz bırakmayı...
Sevdiğini kaybetmeyi hiç aklımıza getirmeden yaşayacaktık...
Çünkü hepsi inanmakla ilgiliydi ve inancımız zayıftı...
Her şeye geç kalıyorduk.
Biliyordum; bundan sonraki hayatımda dudaklarımdan dökülecek her "Seni seviyorum" cümlesi boşluğa salınmış bir çığlık olacaktı.
Öyle de oldu.
(Çok eskilerden bir hikâyemi buldum çekmeceleri karıştırırken... Tekrar tekrar üzerinde renkli kalemlerle oynanmış, düzeltilmiş, yeniden yazılmış. Bu pazar günü siz de okuyun istedim.)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA