"Bir bayram günü Dolmabahçe'nin merasim salonunda muayede resmi yapılıyordu.
Abdülhamid arkasında paltosu, elinde kılıcı ve beyaz güderi eldivenleri ile salonun nihayetinde ortaya konulmuş kırmızı atlaslı ve altın yaldızlı bir tahta oturmuştu. Arka tarafta şehzadeler, mabeyn erkânı, sağ tarafta vükela, ulema, askeri efrat ve paşalar dizilmiş, muayede için sıralarını bekliyorlardı.
Mabeyni Humayun Muzıkası en klasik parçalarını çalıyor, sırası gelenler tahta doğru ağır ağır yürüyordu...
O esnada müthiş bir zelzele oldu.
Muzıka birdenbire durdu. Salonun ortasında asılı olan büyük avizenin billurları birbirine çarpıyor, yüzlerce çıngırak sesi salonu çınlatıyordu. Ortalık karışmıştı.
Abdülhamid hemen ayağa kalkarak, bomba hadisesinde olduğu gibi kalın sesiyle: 'Telaş etmeyin, kimse yerinden kımıldamasın' diye bağırdı.
Kubbe yıkılacak sanıyorduk, pencerelerin camları kırıldı. Daha şiddetli ikinci bir sarsıntı oldu. Sultan "Allahu ekber" deyip ellerini kaldırarak duaya başladı. Deniz tarafında bulunanlar kırılan camların arasından rıhtıma atladılar. Zelzele bitince herkes geri döndü ve muayede devam etti."
***
Yukarıdaki satırlar Celal Esat Arseven'in "Sanat ve Siyaset Hatıralarım" kitabından...***
Son zamanlarda hatıratlara yansımış eski depremlerle ilgili satırlara birkaç gündür başka bir dikkatle yaklaşıyorum...