"Ekseriya yolda bir ağacın, odamda lambamın, yatakta yastığın, hamamda tasın bana bir canlı gibi baktığını, hatta bir canlıdan daha ileri vararak fikrime bile nüfuz ettiğini gördüm, duydum ve çok defa zihnimden geçirdiklerimden utanarak şaşkın kaldım!" Hepimizin hissettiklerini Refik Halid ne güzel anlatır...
Bizim "cansız varlık"larla ilişkimiz başkadır.
Gelin görün ki, bu güzel hasleti eşyalar üzerinden ciddi bir problem haline getirmişiz.
Konuşuruz, bozuşuruz onlarla...
Atamayız, satamayız ve farkına bile varmadan istifçi olup çıkarız.
Onlara iyi bakalım derken, neredeyse mahkûmları oluruz.
Neden?
Belki kolektif bilincimizin derinlerindeki göçebelik çağrısına yüzyıllar boyu eşyalara tutunarak karşı koymuşuzdur.
***
Ah eşyalarımız!...***
Bir depreme hazırlık broşüründe okudum...
"Vazo, biblo ve benzeri cam ve türevi eşyalar; güvenlik mumu ile sabitlenmelidir" diye yazıyor.
Aklınızda bulunsun, içinizden geliyorsa uygulayın.
Böyle tavsiyeler bizim kolektif karakterimize hiç uymaz, onu da biliyorum.
Deprem falan bir yana...
Yaklaşan çağa bakıyorum da, şurası kesin...
Artık istifçi evlerimizin ve eşyalarla kurduğumuz mahkûmiyet ilişkimizin sonuna geliyoruz.
Sade bir hayat yaşayacaksak, biz seçelim; istediğimiz gibi ve ruhumuza uygun bir sadelik olsun!
Mecbur bırakılmayalım!
***
NOT DEFTERİ
İnsanların görünüşlerine bakarak onlarda üstünlük bulmaya çalışanlar hep kaybetti. Yanıldı. Hüsrana uğradı. Allah katında makbul olanı görecek göz kimde var? (CAHİT ZARİFOĞLU / Bir Değirmendir Bu Dünya)