"Unutmayla kuşatılmış hayatımız içinde varoluş bir mesele olarak karşımıza çıkmaz veya biz varoluşla karşılaşma meselesini tanımaksızın dünyayla olan bağlantımızı devam ettiririz. Hatırlama bize varoluş ufkunu açar."
İsmet Özel, yıllar önce Tahrir Vazifeleri'nde böyle yazmıştı...
Haklıydı.
***
Durmadan...
Önce durup sonra dönüp bakmadan...
Ve hatırlamadan...
Kendimizi, dünyadaki yerimizi, niyesi ve niçiniyle varoluşumuzu kavramak mümkün mü?
İsmet Özel, kesafeti dağıtmak olarak anlatıyor hatırlamayı...
Yaşamak harala gürelesinin ve unutuşların kesafetini dağıtmak...
"
Kesafetten, letafete geçmek" yani...
"Kesafetin aldatıcı güvenini" bir yana bırakmaktır hatırlamak...
Letafet...
Kelimenin bağlarını düşünün...
Latif, lütuf...
Hoşluk, güzellik, iyilik, vd.
Neden?
Çünkü
ancak hatırlayarak bir yöne sevk olur insan...
Belki
"Allah'la ahdini de hatırlayacak"tır.
***
Hatırlama ve
hafıza üzerine pazar günleri açtığım bahsi kapatacağımı sanıyordunuz belki...
Hayır! Kaldığım yerden ilerlemek taraftarıyım..
Hatırlama eylemini "
aman bırakın şu nostaljiyi!" diyerek küçümseyenleri
pistten alalım diye...
Unuta unuta acıyı def edelim derken
uyuşmuş ve sersemlemiş bir hale gelebileceğimizi görmezden gelenleri bir kenara bırakalım diye...
Hatırlamanın türlü çeşitli yönlerini tartışıp konuşmaya devam edeceğim.
Ha şunu da ekleyeyim...
Tahrir Vazifeleri'nde şunu vurgulayarak konuya giriş yapar Özel: "
Eğer insan zihni bir eğleşme mekânı olsa idi ve bir eğleşme mekânı olarak yalıtılabilseydi hatırlama da dahil olmak üzere bütün zihin etkinliklerimizi nesnelerde bitirirdik. Ama insan zihnî bir eğleşme mekânı değil, bir bağlantı mekânıdır.
Dolayısıyla insan ne ile bağlantı kurarsa o kadar öteye gidebilir."
***
O halde hatıraların bağlantı kurma becerisini nasıl küçümseyebiliriz?
Üstelik
hafızamız bize tapulanmış bir depo falan değil; yaşamanın,
hele uzun yaşamanın tatsız "cilveleri"
de var.
Hafızanın bizi yavaş yavaş terk edebildiğini de biliyoruz. Anestezi isteyenleri düşündürecek boyutta ibretlik bir hal:
Hafıza kaybı...
O halde
vaktinde hatırlamak imkanını kullanmaktan korkmamalıyız.
Yaşadıklarımıza...
Yani geriye doğru bakmak,
"gericilik" değildir; hayata derinlemesine dalmaktır.