Bir sabah kalktım ki, ne göreyim; ceviz ağacını sarıp sarmalayan mor salkımlar açmış. İşte bu güzel, çok güzel. Şükür!
***
Bütün dünya Elon Musk'ın hareketlerine odaklanmışken, Bill Gates tarım arazilerine yenilerini kattı...***
"Kimse kusura bakmasın, ben maskemi takmaya devam edeceğim" diyor bir arkadaşım. Depresyon battaniyesini hayatının konforu haline getirenler gibi o da iki yıl boyunca maskesine alıştı, hatta onunla bütünleşti. Lakin arkadaşımın asıl derdi ne biliyor musunuz? Dört metre öteye zıplayabilen(!) bir virüse inandırılmıştı. Şimdi o "kafa"dan geri dönmek zoruna gidiyor. Ona bakıyorum; gözlerine, haline tavrına: Pandemi kısıtlamaları büyük ölçüde kaldırıldı diye üzgün sanki... Korkarım, mutlu olmak için maskesiyle toplu taşıma araçlarında dolaşacak bir süre...***
Yakıt zamlarından şikâyet ederek bayram seyahatine çıkıyorlar... Bundan sonra böyle yaşanacak sanırım: Hem ağlarım, hem giderim modeli... Hayat tümüyle değişip dar alanda kısa paslaşmalı bir hale gelinceye kadar, böyle sürer.***
Bir köfteci... Dört katlı binada iftar koşuşturmacası... Kendi iftarını hakkıyla yapamamış personelin, müşterilerin bitmek bilmeyen isteklerine yetişmeye çalışması... Trafikten geç kaldığından içeri telaşla giren aileler... Elbette içeride bir iftar çadırındaki kolektif muhabbet duygusu da yok. Her saniye ticari bir işletme gerçeğiyle dolu.... Patırtıdan ezan işitilmiyor, gözler saatte... Sonrası? Soğumuş çorba, kurumuş köfteler ve yüklü bir hesap!.. Aklıma yıllar önceki "Metropolde oruç" başlıklı yazım geliyor. Hâlâ aynı kanıdayım. Metropollerin huzura, sükûnete ve hakiki paylaşımcılığa ihtiyaç duyan ibadetlerle uyumsuzluk içinde olduğu apaçık.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz