Günümüzün en yıkıcı kaybı, mahcubiyet duygusu ve utancın kaybıdır.
Nasıl iki kere iki dört ediyorsa, bu da o kadar açık.
Mahcubiyetin kaybı şu...
Yüzlerimiz ara ara pembeleşse, bakışlarımızı etraftan kaçırmaya zorlayan bir duygu içimizi sarsa bile fark etmiyor; kaldığımız yerden yolumuza devam ediyoruz.
"Öyle olmasaydı, iyi olurdu" denmiyor mesela; "Olduysa oldu; keyfine bak!" deniyor.
Sadece belediye başkanları ile danışmanları arasındaki diyaloglardan bahsetmiyorum...
Çok yaygın bir eğilim artık; herkes birbirine bu tavsiyeyi(!) veriyor; biz de içimizden "Amaaan, boşver!" deyip geçiyoruz.
***
Ancak utanç daha başka...***
Oysa utanç hem kişilik/ benlik bilincini pekiştiren hem de toplumsal bağları ören bir şeydir.***
Yazımın başlığını anlamışsınızdır şimdi.
Son elektrik hadisesini ve Başkent Elektrik'in açıklamasını okuyunca...
Pes dedim.
Bu artık bardağın taştığı yer...
Çocuklarımızı bu haberlerden uzak tutmak gerek.
Popüler kültür ve sosyal medyanın taze bilinçlere verdiği zarara bir de siyasi gevşeklikler eklenmesin!
Kritik mesele bunlar, çıtır çerez eğlencelikler değil.
***
NOT DEFTERİ
Kendimden kaçmak için her yolu denedim. Hatta Svahili dilini öğrenmeye bile kalktım; benden fersahlarca uzakta olsa gerekti. Çalıştım, çok uğraştım; ama boşuna, Svahili dilinde bile kendimi anlıyordum. (ROMAIN GARY / Yalan-Roman)
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz