Alışveriş sitelerinde, mağazalarda, çarşılarda şükür ki hâlâ çeşit çeşit bayramlık ürün var.
Ama doğru düzgün mendil yok...
Göğüs cebi mendillerini ve Nuh Nebi'den kalma, pijama desenli mendilleri kastetmiyorum elbet.
Şöyle "ak pak" ve belki kenarında minicik işlemeleri olan mendiller hani!
Diyeceksiniz ki, ne ilgisi var?
Ah! Günü geldi, böyle şeyler yazar oldum ya! Uzun bir ömrün zihindeki güzel izleri işte!
Çünkü çocukluğumun en güzel bayram hatıralarında o mendiller var.
Ninenin elini öpersin mesela, o da sana pırıl pırıl kolalı bir mendil uzatır.
Neden?
Çünkü o zamanlar harçlık öyle ortalık yerde hoyratça göze sokularak verilmezdi; çocuk mendili alıp kuytuya çekilir ve arasındaki yüklü harçlığı görünce içini neşe kaplardı.
Ben tabii anında sokağa fırlar, açık kitapçı arar, harçlığın tamamını boyutları avucum kadar olan "cep kitapları"na harcardım.
***
Dün marketten üç beş şey alacaktım...***
Bütün bunlarda da bir hayır var elbet!
Kabul edelim ki, sözün kıymetini; muhabbet etmenin güzelliğini unutmaya yüz tuttuk.
İşlevsel iletişimin ötesine geçmekte ürkek ve yorgunduk.
Esasen oruç tutmuş, ibadet etmiş olanlara "ödül" olan önümüzdeki bayram, aynı zamanda "insana özgü yakınlık duygusu"nun yeniden canlanışına vesile olursa...
İşte o zaman ne güzel!
Esas hediyeleşmek birbirimizden emin olarak kalplerimizi açmaksa, tam zamanı...
***
NOT DEFTERİ
Muharebede düşman karşı taraftadır. Üniformalıdır. Kaçarsın, kovalarsın ama hep ileriye bakmanın bir rahatlığı vardır. Oysa esir bir şehirde dost kim, düşman kim bilinmez! (KEMAL TAHİR / Esir Şehrin İnsanları)
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz