Hiç üşenmemiş, ta İstanbul Boğazı'na kadar yol alıp gelmiş bir Cezayir ikindisi...
Çöl sıcağı ve denizden içerilere doğru esen rüzgâr...
Şimdi okudunuz ve "Keşke Cezayir menekşesi olsaydı" diye geçirdiniz içinizden, değil mi?
Belki menekşeleriyle konuşan bir anneniz vardı, oradan aklınıza geliyordur.
Belki Yaşar'ın meşhur şarkısından...
Belki (Ece Ayhan'ın şiirinden mülhem) "çiçeksiz bir çiçekçi dükkânının" camekânındaki menekşelerden...
***
Boğaz iyotsuz, hava sıcak, puslu ve sanki susuz.
Haberler iç burkucu.
Kahvedeki gençlerin çıtı çıkmıyor.
Bir tek çocuklar inanıyor geleceğe, bir tek onlar çığlık çığlığa...
Yaşlılar mı?
Tam şimdi, şu an hayatımızı tartıyor gibiyiz...
Uçuşan kâğıt peçeteler gidip kahvenin en titiz müdaviminin ayaklarını buluyor.
Eski ağustoslar da şimdi benim için buruşturulup rüzgâra bırakılmış peçeteler gibiler.
Şimdikini
yazdan sayan kaç kişidir acaba?
***
Tabletimden bakıyorum.
Pek sosyetik bir hanım Instagram sayfasına şunları yazmış...
"Dünya can çekişiyor.
Canlıları sevmiyor musunuz?
Çevreyi neden önemsemiyorsunuz?" Şimdi sabahtan telefon açmıştır arkadaşları:
"Ay şekerim ne doğru yazmışsın!"
Hiçbiri kendi hayat tarzlarının inşası için kitlelerin ve tabiatın bedel ödediğini aklına bile getirmeyecek elbette...
Hep böyle soracaklar.
Havası var sormanın...
Duygulu gösteriyor.
Ama cevapları olmayacak.
Cevaplar tat kaçırır çünkü.
***
Cezayirli
Albert Camus gibi
"İçimde hep yenilmez bir yaz var" derdim.
Kışın ortasında bile sımsıcak bir yaz...
Tam kalbimde.
Buna inanır, böyle yaşardım.
Şimdi yazın ortasında yaz nerede?
Cezayir'de
bir Şazeli dergâhında bile merhem bulunmaz bu yaraya...
En iyisi biz menekşelere geçelim yine...
Biri de diyor ki, Cezayir'de yokmuş zaten bunlardan...
Bu kadar doğrucusunuz da kardeşim, niye sabah akşam yalanla yatağa giriyorsunuz?
***
Bir şilep homurdanarak
Karadeniz'e doğru geçiyor.
Havanın kararmasını bekleyeyim mi, karar veremedim.
Hani yaz diyoruz ya...
Güneşmiş, denizmiş, tatilmiş...
Bunlar koskoca insanlık tarihinin topu topu 150 yıllık fazla modern bir kurgusu.
Ama karanlıktan çekinmeden, üşümeden geçirdiğimiz, içimizi sevinçle ve muhabbetle dolduran akşamlar...
Yaz, işte asıl budur!
Eskiden hep bunları yazardım...
Eskiden...