Ballı yoğurt siparişinden vazgeçiyorum.
Çay söylüyorum.
Hafif demlice ve ince bellide.
Malum, sıcakta sıcak içmek serinletiyor.
Sonra birden Emirgan tarafından hızla Kanlıca'ya doğru kopup gelen tatlı bir esinti.
Bu iyi işte!
Deniz kıyısındaki bir masada iki kız çocuğu dondurmalarını öyle iştahla yiyorlar ki, içlerindeki neşe kahvede oturan herkese yayılıyor, havadaki nemin baskısı hafifliyor.
Yanımdaki sandalyeye koyduğum sırt çantamı açıp Kevin Barry'nin, adı pek güzel diye aldığım "Tanca'ya Gece Feribotu"nu çıkarıyorum.
Günlerdir sömürgecilik üzerine ve iklim mücadelesi denen heyulanın karanlık yönleri üzerine okuyorum.
Üzerimde yüzlerce sayfanın ağırlığı var.
Şimdi yeni kuşak İrlandalı yazarlardan birinin hafifçe dalgacı romanı bu ağırlığı atmama yardımcı olur mu?
Edebiyat öyledir...
İnsanı İskenderpaşa Camii önünden bir ikindi vakti İspanya'nın güney ucunda Algeciras Limanı'nda bir geceye ışınlayıverir.
***
"Melankoli saatleri başlamakta. Geçmişi renkli bir beyefendinin dertleri bunlar. Başka hiçbir şeyi yoksa bile pişmanlıkları var."***
Bu kadar yeter...