Alışamadık gitti, değil mi!
Alışamayacağız.
Muhalefetin ecnebi meftunu halleriyle her karşılaşmamızda içimizi bir burukluk hissi kaplıyor.
Çünkü özünde siyasal bir mesele değil...
Müthiş bir hevesle ABD'nin yeni Başkanı Biden'ı Türkiye'ye müdahaleye çağırmak basitçe politik bir tutum sayılamaz.
Biden'ın "çok güçlü bir vurgu yapmasına" bel bağlamış olmak insan ve yurttaş olarak dibe vurmak demektir...
Yetmiyormuş gibi...
"Bizi iktidara getirirseniz hava savunma sistemi S-400'leri hurda yaparız" işareti çakmak ne anlama geliyor, söylemeyeyim, anladınız siz onu...
***
Mesele Biden'a gelince birden bire kanlarının kaynamaya başlamasından ibaret mi? Hayır!
Aynı muhalefet sözcüleri...
Aynı emekli monşerler...
Aynı
"kayıp" ruhlar...
Libya'da çizgiyi aştığımızı söylemediler mi?
Hiç utanıp sıkılmadan "
Doğu Akdeniz'de ne işimiz var?" diye sormadılar mı?
Şunun şurasında birkaç hafta önce Ermenistan Başbakanı Paşinyan'la aynı dili konuşmadılar mı?
Ama böyle olmaz ki, diyorsunuz da...
Olmaz elbette!
Şimdi Avrupa'yla yeniden masaya oturacağımız yeni dönemde kim bilir ne tür münasebetsizlikler sergileyecekler..
Merkel'den çok Merkelci olacaklarına bahse girerim.
***
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Peki insan neden "zaten hep böyleler, ne derlerse desinler!" deyip geçemiyor insan?
Neden bu konu hafife alınamaz?
Cevap için şuradan başlayabiliriz.
Millet demek...
Sadece şu partililer, bu sosyal kesim, o cemaat demek değildir.
Millet bir bütündür.
Milli meselelerde "millet" olunamıyorsa, ciddi bir sorun var demektir.
Bütün dünya biliyor...
Ankara, 2016'dan bu yana Türkiye'nin bağımsızlık yürüyüşünü hızlandırdı.
Ama muhalefetten ve bir takım sivil toplum kuruluşlarından destek yerine köstek geliyor.
Önce bunu görmek, "
içimizdeki mandacılar" gerçeğiyle iyice yüzleşmek
zorundayız.
Çeşit çeşitler...
Eğitim zayiatı malum...
Ev zencileri ve kolonyal kahyalar deseniz, ortalık onlarla dolu...
Küresel politika üretimin
içerdeki distribütörleri de her yana yayılmışlar...
Oysa bağımsızlık yürüyüşü toplumun çok farklı kesimlerinin ortak bir zeminde anlaşmasını gerektiriyor.
İnsan, işte bu zeminin kayganlığına...
Bu konuda kafaların sistemli biçimde karıştırılmasına üzülüyor.