Bilmem, dikkat ettiniz mi? "Sade yaşam" modası sosyetik dervişlik modalarına çok benziyor.
Önce sahip olduğun eşyaları ve arzuları (hayat gardırobu) çoğalttıkça çoğaltıyorsun, sonra oturup "fazlalık"ları birer birer atıyorsun. Al sana sade yaşam!.. Zaten göze batan "fazla"dan değil, "esas"tan vermedikçe yalın olanı tercih etmiş sayılabilir miyiz?
***
Şehrin gösterişli semtlerinde "sade yaşam" modası iyice "mizansen" niteliği kazanıyor.
Pahalı fakat salaş görünümlü tişörtler ve yine pahalı fakat organik yiyecekler... Orta sınıf okumuşlar arasında ise sadelik arayışı git gide öncelikler konusunda
tutumlu olmak anlamını kazandı. Kimse hakiki sade yaşam için
cömertlik gerektiğini hesaba katmıyor. Eskilerinden değil, kendinden vermek...
***
Duyguları sadece "
yumuşaklık" içinde aramak ne büyük yanılgı... Halis duygular kendilerini korumak için sertleşirler.
Savaşçıdır, en duygusal olan.
***
Eski notlarıma bakarken gördüm.
2011 yılının bende kalan güzelliklerini listelerken şunları
yazmışım: "Gece yarısı bir fırının
önünde durup ekmek almak... Sabahın
erken saatinde camları buğulanmış bir
poğaçacıya girmek... Akşamüstü
karşına çıkan simitçiden iki simit
kapıp eve koşmak... Bütün
bunların sihri nerede? Lezzet
mi? Hayır! Üçünü de eşsiz kılan
tek bir şey var:
Koku."
***
Bademli mürver çiçeği peltesi... Tuhaf geldi, değil
mi? İlk kez geçenlerde tattım ve
zarafetine bayıldım.
***
Kitaplar... Edebiyatla yine aram açılmaya başladı.
Başladığım romanlar bitmiyor, hikayeler hep birbirine benziyor, iyi şiir nadir... Bir de edebiyat yayıncılığını saran "sipariş ürün" kokusu rahatsız edici...
Sonuçta, epeydir okunmayı bekleyen
denemelere, felsefe ve ilahiyat kitaplarına geri döndüm. Bu yaz öyle geçecek. (Yanlış anlaşılmasın, iyi edebiyatın üzerine tanımam. Edebiyat okurunun feraseti bambaşkadır!)
***
Instagram hesabımı takip edenler bilirler. Bende son dönemde derin etki bırakan yabancı TV dizilerinden bahsetmiştim. En başta
Leftovers'ın ve
True Detectives'in birinci sezonları vardı. Ne garip bu iki dizinin de ikinci sezonları bir felaketti.
O.A'nın ikinci sezonunu yeni bitirdim. Onun için de son bölüm hariç aynı şey söylenebilir.