Lafı uzatıp derinini kurcalamayacağım.
Entelektüel bir çaba içine girip nedenleri izah etmeyi de düşünmüyorum.
Onu siz isterseniz, kendi kendinize yaparsınız...
Ben sadece gündelik hayatımızdan, yaşayıp gördüklerimizden, tanıdıklarımızdan, kendimizden (tabir caizse) bazı fotoğraflar çekip burada sıralayacağım...
Fotoğraflar vitrine çıkardığımız hayatımızla içerdeki gerçek arasındaki farkı gösterecek..
Neden yapıyorum bunu?
Modern dünyanın yenilgileriyle azıcık olsun hesaplaşalım diye...
Hani insan işi ve gayet kusurlu bir takvimi "hakikat" sanıp yeni bir yıla girdiğimizi düşünenler var ya, belki onlar da "yeni yıl" için bu aynaya bakıp birçok şeyi baştan gözden geçirirler diye...
1. Bir zenginlik, bir gösteriş... Arabalar, yatlar, katlar, seyahatler... Hele sosyal medyadaki havalar, hepsi bin beş yüz... Ama oturulan sitenin aidatları yatırılmıyor, borçlar ödenmiyor, vergiler hikâye... Arıza büyük! Tabii hep bir bahanesi var! Kaçıyor da, nereye kadar?
2. Her sohbete özenle sokuşturulmuş sufice ifadeler... Günün belli saatlerine serpiştirilmiş ahirete iman... Baştan aşağı "gönül insanı" halleri... Sonra bir bakıyorsunuz ki, gerçekte iş yaşamına tapınıyor. Rakipler ustalıkla alt ediliyor, hırsın dizginleri hep boşta, hoyratlık zirve.
3. Bu gece Nişantaşı'nda restoran açılışı, ertesi gece Urfa'da sıra gecesi, bir sonraki hafta cuma günü Hz.Yuşa türbesi ziyareti, gelecek ay ünlü bir şirketin sosyal sorumluluk projesi... Hayatın üzerinden sörf yapar gibi kayıp geçiyor. Vitrinde "havalı" duruyor ama içeri girince "boşluk" uğulduyor.
4. Eş dost arasında pamuk gibi yumuşaklık, mesai saatlerinde alabildiğine nezaket/kibarlık... Hep barış, hep uzlaşma, hep sükûnet... Evde mi? Her gün zorbalık, her gün savaş. Ev "içerisi" nasılsa! Çoluk çocuk deseniz, sanki onun mahkûmları...
Sert oldu değil mi?
Doğru! Biraz sert.
Fakat gerçeğin ta kendisi.
Liste uzayıp gider ama daha fazla moralimiz bozulmasın, içten içe bana öfkelenmeyin diye burada keseceğim.
Bir de şu aklımızda kalsın...
Vitrinin ışıkları gün geliyor, sönüyor.