Hainlerin tankçılarına...
Meclis'i bombalayan uçakların pilotlarına...
Halka ateş açanlara o günler boyunca tek laf bile etmeyenler...
Aradan geçen zamanın verdiği rahatlıkla Fetöcü alçakları durduranlara "it" demeye kalkıştılar.
Şaşırdık mı?
Hayır!
O gece darbecilerin tanklarının geri çekilip açtığı yoldan elini kolunu sallayarak geçen adam bunların genel başkanı değil miydi?
Ama bu noktaya geleceğimiz de belliydi.
Apaçık suç olanın hesabını sormakta geciktikçe;
Fetö davaları zamana yayıldıkça (Çengelköy direnişinin davası hâlâ başlamadı!); birtakım adamlar gargaraya getirilip tahliye edildikçe bazıları da cesaret bulup 15 Temmuz kahramanlarına saldırmaya başlıyor.
***
Bir konuyu tekrar vurgulayayım...
15 ve 16 Temmuz'da
nice CHP seçmeni darbecilere
cesaretle direndi. Özel araçlarıyla
sabaha kadar yaralıları
hastanelere taşıyan, darbecilerin
mermi yağmuru altındaki
karakol önlerine gidip mevzi
alan
CHP'lileri tanıyorum.
Ne var ki, bu parti kadrolarını tarihinin hiçbir döneminde sözünü ettiğim kesime açmamıştır.
Nitekim bugünün CHP'si de
Bağdat Caddesi'nden geçen tankları alkışlayanlarla, sol terör örgütlerinin yalakalarıyla, halkçılık kisvesi altında rezidans cukkalayanlarla dolu.
İyi niyetle bu sürecin değişeceğini düşünenler olabilir. Oysa partinin ipi hiçbir zaman seçmeninde olmamış, buna izin verilmemiş, parti daima
eski bürokrasi ve vesayetçi elit tarafından kontrol edilmiştir.
***
Bir yıldır bu köşede anlatmaya çalışıyorum...
Kuşatma altındaki Türkiye'nin "
milli birlik" bilinci ve duygusuna çok ihtiyacı var.
Ama şunu da bilmek gerekiyor.
2013'ten beri açık açık milleti sırtından vurmak isteyenlerle; kapalı kapılar ardında "
yeni Gezi" planları yapmaktan usanmayanlarla, 15 Temmuz'a tiyatro deyip bir fırsatını bulsa darbeyi önleyenleri yargılamaya kalkışacaklarla "
birlik, beraberlik içinde" olunmaz...
Hele ne zaman Batı'ya karşı dik dursak, hemen mırın kırın etmeye başlayan ve her partide kendine yer edinmiş
siyaset oligarşisiyle hiç olmaz...
Bunu unutun!