Şu sıralarda alışveriş merkezlerine uğradıysanız, görmüşsünüzdür.
Herkes bir mağazadan ötekine koşuşturuyor.
Daha önce de yazmıştım...
Böyle zamanlarda yüksek bir yerin üzerine çıkıp "dostlar bu telaş, bu koşuşturma ne için?" diye sormak geliyor içimden. Ama biliyorum, herkes bir an bile duraksamadan aynı cevabı verecek: "Sevdiklerimizi sevindirmek için..."
Neden? Çünkü yılbaşı hediyesi seçmeye çalışıyorlar.
İyi de, peki yüzlerdeki bu sıkıntı, gözlerdeki bu bezginlik ifadesi neyin nesi?
İrademiz dışında yönlendirilip durduğumuzdan mı?
Hesapsız kitapsız sevinçleri kupkuru bir takvime bağlamaktan mı?
Yoksa sevdiklerimizin sevineceğinden bir türlü emin olamadığımız için mi?
Şimdi "medya pembişleri"nden birileri bu satırları okuyup beni durup dururken tatsızlık çıkarmakla suçlayacaktır. Onu da anlarım ama yapıp ettiklerimizi hiç mi kurcalamayalım, hiç mi sorgulamayalım?
***
Bildim bileli, erkekler hediye kabul etmeyi beceremezler.
Sevinçlerinden ürker, saklarlar. Tuhaf biçimde nobranlaşırlar.
Hediye kabul etmenin muhtemel iktidar kaybı olduğuna dair çok derin tedirginlikleri vardır.
Artık öyle bir çağdayız ki...
Kadınlar da hediye alıp verme konusunda erkekler gibi davranıyor.
Gözlemliyorum...
Kadınlar arasında
aldıkları hediyeden hoşnutsuzluğunu belli etmeyi samimiyet sayacak kadar uç seviyede bir patavatsızlık yaygınlaşıyor.
Çam sakızı çoban armağanı mı?
Yarım elma, gönül elma mı?
Geçiniz...
Çobanı takan kim, gönül nerede?
Kabul edelim ki, hediyedeki
niyetin haslığı ve güzelliği üzerinde durmayı unuttuk.
Aklımız fikrimiz aldığımız veya verdiğimiz hediyenin "
ilginç"liğine takılır oldu.
İnsanlar bir mağazadan ötekine koşturuyorlar; çünkü en ilginç(!) hediyeyi arıyorlar.
***
Günümüz antropologlarına göre hediye alıp vermedeki cömertlik yerini yavaş yavaş bir tür "
sürtüşme"ye bırakıyor:
"Sen bana bunu veriyorsun, bir anlığına da olsa minnettar olmamı istiyorsun, vs..."
Geçen gün anlattılar...
Genç bir kız aldığı hediyenin maddi değerini öğrenince bunu kendine yakıştıramayıp(!) tekrar paketlemiş ve onu kendisine veren kankasının kapısının önüne bırakmış.
Sizde de kim bilir, böyle ne hikâyeler vardır.
Hediye konusunu
o güzelim sevinç uyandırma arzusundan ve içten gelen cömertlikten koparttık ya...
Sonrasının böyle feci geleceği belliydi.