"Kimse beni anlamıyor" diye sızlanıyor. Konuştukça fark ediyorum ki, kendisini tanıyıp anlamamış. Problem başkalarında değil, onda.
***
"
Hele bir tatile çıkıp stresimi atayım, biliyorum ki hepsi geçecek!"
diyor. Öyle olacağından
o kadar emin ki,
ses çıkartmıyorum. Oysa burada kaybettiğimizi orada (tatilde) bulamayız; kalbimiz burada kırıldıysa, orada (tatilde) onaramayız. Yılın üç yüz elli gününü "yanlış" yaşadığımız bir hayatın belini on beş günde doğrultamayız.
***
"
Güzelliğin değerini bilmek gerekir" diyor ve bu konudaki kayıtsızlığımızdan
yakınıyor. Başımı "haklısın!"
anlamında sallayıp
önce bir kaplan fotoğrafı, sonra uçsuz bucaksız bir çöl fotoğrafı gösteriyorum. Parmağımla
tepemizdeki hasır örtüyü aşıp
avludaki taşları, masayı, yüzlerimizi yıkayan güneş ışığını işaret ediyorum. Şaşırıp yüzünü buruşturuyor... Oysa güzel bir araba, mimari tasarımı çarpıcı bir ev, şık bir insan ya da herkesçe onaylanmış bir "sanat eseri" gösterseydim, aynı fikirde buluştuğumuzu düşünecekti. Onun "güzel"den anladığı vasat bir uyum hissi ve
imrenmeye dayalı bir hiyerarşiye katılmaktan ibaret... Bir kaplanın ölümcül ilahi güzelliğini nasıl kavrasın?
***
"
Herkes beni dinler, istediğimi yaptırırım" diyerek böbürleniyor. Mümkün. Öyle aman aman bir hal de değildir bu! Acaba kendini hiç dinliyor, içindeki sese uyuyor mu? Otorite çoğu zaman ferdin kendisinden değil, sosyal pozisyonu ve koşullardan kaynaklanır. Ama zaten bir psikanalistin acımasızca dile getirdiği gibi gerçek şudur: "
Başkalarına istediğini yaptırmak, kendine istediğini yaptırmaktan daha kolaydır." (Adam Phillips)
***
"
Bu eşyalar..." diyor; susup salondaki her şeye tek tek bakıyor. Sonra devam ediyor; "
sanki benim değillermiş gibi geliyor artık; sanki ben almamışım, ben onları oraya buraya koymamışım gibi..." Gülümsüyorum. Biraz geç oldu ama beklediğim bir gelişme. Çevresindeki eşyaları çoğalttıkça insanın kendisinin azaldığını fark etmek herkese nasip olmuyor. Sevdiğimiz insanları kolayca terk edip sevip sevmediğimizi bilmediğimiz eşyaları terk etmekte zorlanışımız çok garip değil mi? Yenildiğimiz yerlerden biri de bu işte!