Ramazan Bayramı... Elbette Şeker Bayramı değil. Ramazan'ı bilmeyen, ne bilsin bayramı? Ama şurası kesin; şeker gibi bir bayram!
***
Şükür ki, başucuna bayramlık iskarpinlerini koyup uykuya dalmaya çalışan çocuklukların çağından geliyorum. Birkaç saat sonra onları giyme hakkı kazanacağımızı bilmenin sevincinden gözümü uyku tutmazdı...
Fakat bu hoş nostaljik klişeler bizi asıl meseleyi kavramaktan uzaklaştırıyorlar. Bu bayram
merhamet, zarafet ve letafet bayramıdır. Bir yanıyla da hüzünlüdür; çünkü Ramazan'a veda edilmiş, yenisini beklemek üzere uzun sürecek bir hasret dönemine adım atılmıştır.
***
Bayram zengini yoksula götürmüyor da,
yoksulu zenginin kapısında kuyruğa sokuyorsa, bayram mıdır?
***
Dünya değişmiyormuş gibi yapmanın ne faydası var! Değişiyor, hem de çok sert biçimde değişiyor.
Bayram ziyaretlerini istediğimiz kadar övelim ama onlar da eski havasında değiller. Soruyorum size...
Bu ziyaretler eski kırgınlıkların ateşini söndürmüyor da, yeniden canlandırıyorsa... Muhabbet daha ilk dakikalarda sararıp soluyor, yerini iğnelemeler, can yakmalar, laf sokmalar alıyorsa...
Sorgulayan gözler, kontrolsüz jestler giderek kalbe ağırlık veriyorsa... Ortada
ciddi bir problem var
demektir.
***
Nostalji iyidir hoştur da, en anlamlı haliyle bile bir tür
tembellik, yenilgi ve kaçış duygusu içerir.
Eski bayramlar başkaydı, tamam! Anladık. Fakat bu yenilerinin de (biz istersek) iyi ve güzel olmayacağı anlamına gelebilir mi? Gelmemeli!