Güzel bir güz akşamı Hünkar Köşkü'nün terasından Bursa'yı seyrediyorum.
Sırtını dağa yaslamış mahallelerde akşamın alacakaranlığı evlerin soluk ışıklarıyla sohbet ediyor sanki.
Şurada tarihi bir hamam, orada bir cami, biraz ilerde karanlığın ortasında asırlık bir ağaç, sonra birkaç eski Bursa evi...
Daha ilerde ışıklar hiperaktifleşiyor.
Şehrin içine kadar sokulan dev konutlar şehrin tarihinden kalan ne varsa hepsini eziyor.
Uykusuz, huzursuz, "ruhsuz" caddeler ovaya doğru uzanıyor.
Sonrası hep sanayi...
Ova mı demiştik?
Hünkar Köşkü'nden de, Çekirge'nin yukarılarından da baksanız tablo aynı.
Bir coğrafi terimden değil, bağdan bahçeden, şeftaliden armuttan söz ediyorsak...
Bursa ovası daralmış, ufalmış; şehrin arka bahçesi gibi bir şey olup çıkmış.
***
Biliyorum, "
yeni mi fark ettin?" deyip güleceksiniz.
Ne yapayım? Doğduğum şehre her gelişimde bu manzara içimi acıtıyor, söylemeyeyim mi!
Belki "
hem kalkınma ve kentleşme isteyeceksin, hem de tarım alanları kayboluyor diye hüzünleneceksin, bak bu olmaz işte!" diyenleriniz çıkacak.
Ona da tamam!
Fakat insanın aklına
bizim tatilcilerimizin İtalya'ya olan hayranlıkları geliyor.
Herhalde Roma imparatorluğunun kalıntılarına veya Katolik mabetlere düşkünlüğümüzden kaynaklanmıyor bu hayranlık!
Tur otobüslerinden inip kasabalara dağılan kalabalıkların Rönesans merakından da bahsedemeyiz.
Türkler, İtalya'da "
eski"nin, tarihin, geçmişin "
yaşayan" bir şey olduğunu görmekten etkileniyorlar. Olay bu!
Yoksa, bütün ekonomik sıkıntılarına rağmen Avrupa'nın en büyük ekonomilerinden biri İtalya.
Yani
Floransa da,
Bologna da,
Roma da sanayiye sanıldığı kadar uzak değiller ama
korunaklılar.
Mesele orada.
Biz buna inanmakta ve anlamakta zorluk çekiyoruz, çünkü öylesini hiç denemedik.
Oysa hiç değilse Bursa için bu denenebilir, hiç değilse bu özen gösterilebilirdi.
Bursa'ya bakarken içime çöken hüzün bundan. Yazık oldu. Çok yazık.
***
Ahmet Hamdi Tanpınar 1962 yılında Varlık dergisinde "
makine medeniyetinin ortasında ruhaniyeti muhafaza eden Avrupa şehirleri"nden dem vururken "
Bursa bu işe müsaittir" diye yazar.
Yerden göğe haklıdır.
Ne var ki, şehir bu yazıdan bir yıl önce
Türkiye'nin ilk resmi organize sanayi bölgesi ilan edilmiştir.
Birkaç yıl sonra da "
Vehbi Bey" el atmak üzere Bursa'ya davet edilecektir.
Dönüşte Tanpınar'ın o yazısını açıp baktım.
Olacakları o günden görmüş!
Birkaç satır aşağıda şöyle diyor: "
O Bursa ki, ovasını yavaş yavaş
anlaşılmaz bir şehircilik gafleti dut yaprağını kemiren ipek böceği sürüsü gibi kemiriyor."