PAZAR NOTLARI:
Sonunda anladık. Hep ulaşılabilir olmak ve ulaşabilmek, meğer bir tür uzaklıkmış.
***
Popüler kültürün gazına gelip şu lafa bayılıyorlar: "
Hayat bir armağan!" Ama daha paketi açmaya çalışırken endişeye kapılıyorlar. "Bunu hak ettim mi?", "Ya hoşuma gitmezse!", "Karşılığında ne yapmam gerek!" Sonrası... Bitmez tükenmez huzursuzluk ve değer bilmezlik.
***
Belki Unamuno'ydu. Hatırlayamadım. Ama kim demişse doğru demiş: "
Bir konuşma sırasında çoğu kez diğerlerinin konuşmamızı istediğinden daha çok konuşuruz."
***
Ona buna "
cahil" diye diye cahilleşenler; "
onu sevmem, bunu sevmem" diye diye sevilmez biri olup çıkanlar... Ne çoklar! Ve en kötüsü bunun hiç farkında değiller.
***
O lanetli çizgiyi çok yazdım, bir daha yazayım: Kandırmaya
önce kendinle başlıyorsun ve
sonra başkalarıyla devam ediyorsun.
***
Memlekette kötü şeyler olduğunda derhal muğlak biçimde "
insanlar"dan şikâyet etmeye ve "
insanlığın kötülüğü"nden dem vurmaya başlayanlar var. Ardından "ne olurdu hayat bayram olsa?" türünden sözler gelir hep. Naif bir söylem midir bu? Hayır! Çoğu zaman "
Neden tadımızı kaçırıyorlar, ah şu gazeteler, televizyonlar olmasa!" türünden bir rahatsızlığı kendi gözünden bile saklamaya çalışmanın, herkesten önce kendini aldatmanın tezahürüdür.
***
Hak ettiğince yas tutamıyoruz. Doyasıya sevinemiyoruz.
O yüzden çok yorgunuz.
***
Geçen hafta Bursa Botanik Park'ta dolaşırken dikkatimi çekti.
Onlarca gelin ve damat peşlerinde kameralarla iyi bir dekor arıyor, en sevgili, en mutlu görüntüyü vermeye çalışıyordu. Anlayacağınız her şey daha nikâhtan birkaç saat önce "
poz" olarak başlıyor, iyi bir dekora paha biçilemiyordu. Ya sonrası?..
***
Sanki önce sevinç ve mutluluk içinde bir koşu parka gitmişler de orada fotoğrafçılara yakalanmışlar gibi... Bu çocukları eleştirmenin de anlamı yok! Hayatın öteki alanları da aynı modaya esir olmadı mı?
İyi bir fotoğraf iyi bir ilişki anlamına geliyor, iyi "rol" yapmanın bütün problemleri çözeceğine inanılıyor.