Yaşımdan herhalde...
Biraz da ait olduğum kuşağın özgün tarihi nedeniyle...
Yani heybesi darbe dönemleri, siyasi ve ekonomik krizlerle dolu bir adam olmamdan...
Çevremdeki gençler merak ediyor.
Olup bitenler karşısında ruh halim nasıl? Kötümser miyim? Geleceği nasıl görüyorum?
Belli ki medyatik yorumlardan ve üstünkörü memleket analizlerinden sıkılmışlar.
Daha çok hislerimi merak ediyorlar; daha derinden akan düşüncelerimi öğrenmeye çalışıyorlar.
***
Onlara söylediklerimin bir bölümünü buraya da yazmak istedim.
Zaman zaman
karamsarlığa düştüğüm doğrudur
fakat asla kötümser olmadım.
Elbette kederliyim.
Acılar büyüyüp yoğunlaştığında, terörün şiddeti etrafı yaktığında, annelerin yüreği yine kan ağladığında insan nasıl kedere kapılmaz.
Belki bugün acılıyız.
Kızgınız, kırgınız.
Yine de umutluyum.
Yarın dünden de iyi, güzel olacak!
Çünkü görüyorsunuz işte...
Son maskeler de bir bir düşüyor.
Kötülük artık güler yüzün arkasına saklanamıyor; barışı savunuyor görünüp düşmanlık üretenler izole oluyor.
***
Yakın tarihe dönüp bakın...
Bu halk... Ağır baskı altında...
Şiddetli saldırılar karşısında...
Tezgâhların, tuzakların, hesapların ortasında...
Ve felaket tellallarının oradan buradan çekiştirmesine rağmen... Hep
sabrına, aklıselimine, imanına, irfanına sarıldı ve çizgisinden sapmadan siyaset alanına çıkacağı gün için yıkmadan, kırıp dökmeden çalıştı.
Kazandı.
Mesele o parti, şu fikir meselesi de değildir.
Mesele, sessiz çoğunluğun "
ses" bulması meselesidir.
2002 Kasım'ı bu bakımdan milattır.
Milat demek...
Ondan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz, olamaz demektir. Arkası da bugüne kadar öyle geldi. Bunu ısrarla anlamak istemeyenler ve 90'lı yılların hayalini kuran karanlık odaklar da anlayacaklar.