"İnsan Kaynakları" diye bir şey ortaya çıkıp iktisadi hayat öyle yönetilmeye başlanınca ne oldu? Kaynakların "insani" bir biçimde yönetilmesi unutuldu.
***
Geçen gün Çengel'de oturmuş
depresyon sabahlarından söz ediyoruz. Uyandığına bozulma hali hani... Neden, diye soruyor birimiz.
Selahattin (Yusuf) mırıldanıyor: "Çünkü depresyon dediğin
duruma uyanmak!"
***
Mutluluğu 12'den vuran tatil... Tamam! Artık ötekilerle aynı begonvilin altında, aynı mavi kapının önünde, aynı tatil kasabasının sokaklarında, aynı masada aynı yemekleri sipariş ettiğini gösteren
fotoğrafların var. Üstelik senin sandaletlerin daha şık, güneş gözlüklerin daha havalı...
***
Asla uzaklaşamıyoruz! O çağ kapandı. Akıllı telefonlarımız yanımızdayken hep "
burada"yız. Konuşma, mesaj, sosyal paylaşım, vd. Sürekli bir aradayız, hep iç içeyiz.
Hasrete hasretliğimiz de bundan mı?
***
"
Burası düşüncelere dalmak için iyi bir otel!" Otel yöneticisi tatilcilere verdikleri hizmetleri anlatırken ağzından böyle bir laf çıkıyor. Gülünç. Fakat belki de adam haklı. İşinde düşünmüyor modern insan, "düşünmeden" çalışıyor. Evinde ise düşünemiyor. Orada ya düşünmek için çok yorgun ya da "zaten düşününce çıldıracak gibi" oluyor! Yoksa gerçekten bir otele mi çekilmeli? Az sonra otel yöneticisinin kastı anlaşılıyor: "
Düşüncelere dalmak"tan anladığı sakin bir ortamda "
dalıp gitmek" gibi bir şeymiş. Yani beş gün boyunca geride bırakılan 360 günü unutmak! Vah şu "
düşünce"ye!
***
Hafif tatlı kaçık bir kadındı... Çevresindeki gençlere hemen şu soruyu yöneltirdi:
Köpek mi seversin, kedi mi?.. Köpek severim, diyenlere, "bu kötü" diye karşılık verirdi; "çünkü mutsuz olacaksın, kimse seni istediğin kadar şiddetle ve şefkatle sevemez!" Kedi severim, cevabını verenlere ise... "İyi" derdi ve kocaman bir kahkaha atarak devam ederdi: "Ne desem boş. Zaten ne yapar eder, âşık olur, belanı bulursun!"