Ben bunu demiştim, ben bunu anlamıştım, ben bunu analiz etmiştim...
Ülkenin geldiği noktayı bu sözlerle değerlendirmenin ne anlamı var, ne de faydası!
Kabul edelim ki...
En tepedeki siyasetçi de, siyaset yorumcusu da, eş dost muhabbetinde olup bitene anlam vermeye çalışan insan da...
Gerçeği ancak kıyısından köşesinden yakalayıp tanımlayabildi.
İçimizden hep "yok artık o kadar da değil" diye geçirdik ve her seferinde "o kadar"la yüzleştik.
Ve hep geç kaldık bu yüzleşmeye.
Hatta kaçtık!
Eğriye eğri, doğruya doğru.
***
Bir buçuk yıl içinde en olmayacak şeylerin nasıl hızla olduğunu kavramak için belki tek bir örnek yeter.
"
Kürt siyasal hareketi" örneğini ele alalım...
Birincisi...
Herkesin diline pelesenk olan bu deyim baştan problemli.
Teröre meyyal silahların kazandırdığı toplumsal mevzilerin aniden siyasallaşması kolay mıydı? Nasıl oldu da bu deyimi kabullendik?
İkincisi...
"Kürtlerin siyasal temsili neden sadece bu harekete bağlı olsun?" diye sormak işi yokuşa sürmek sayıldı.
Diğer Kürt siyasal örgütlerini geçtim, bölgede çoğunluğu oluşturan muhafazakârların AK Parti'ye oy vermeleri de bir "
siyasal temsil" değil miydi?
Ama bu noktaya hiç özen gösterilmediğini son seçimdeki
AK Parti aday listeleri gösteriyordu.
***
Gün geldi,
HDP ortaya çıktı.
Çevresine güzel bir kavramın halesi konuldu:
Türkiyelileşmek.
E iyi de siyasi ömürlerinin hiçbir döneminde yerli olmayı becerememiş
döküntü sol yapılarla cephe kurmanın neresi Türkiyelileşmek olabilirdi!
Buna kimse inanmazdı.
Fakat
beyaz medya derhal imdada yetişti.
Muazzam bir
Demirtaş rüzgârı yaratıldı.
Derken Suriye sınırımızın kıyısında küçücük bir kasaba "
hümanistik bir ütopya"ya dönüştürüldü.
Yunan adalarına gezmeye giden burjuva teknelerinde çekilip İnstagram'a yerleştirilmiş fotoğraflarda bile
Kobani'ye destek mesajları vardı.
Büyük stratejistlerimiz ve danışmanlarımız bu tuhaflıkları(!) ciddiye almadılar.
Oysa nasıl bir
toplumsal hipnoza tabi tutulduğumuza dair bütün ipuçları bu ayrıntılarda saklıydı.
Sonunda "
barış masası" dağıtıldı.
Öcalan ortadan kayboldu.
Gün geldi, muhafazakâr Kürtler bile "
seküler devrim"in bayraktarına oy verdiler.
"Yahu nasıl olur?" diye soran çıkmadı.
Kültürel iktidar sadece PKK'nın etkin olduğu alanlara pencere açtı ve
öteki pencereler birer birer kapandığında kimse fark etmedi.
Şimdi yanıp yakılsak ne fayda!
İlk önce kırıp dökmeden, şu veya bu kesimlere öfkeyle davranmadan bir toparlanmak gerekiyor.
Sonrasını da konuşacağız.