Ah, bir bilsek! Kaybetmeden kazanmak yok, bazı noktalarda azalmadan başka bir noktada çoğalmak imkânsız ve neyi sevsek başka ihtimallerin boynu bükük...
***
Biri "
hayata yetişemiyorum" diye sızlanıyor, öteki "
koşturma, anı yaşa!" diye akıl öğretiyor. İkisi de gelip geçen zamanla kavgalı. Oysa
zamanın dostluğu güzel; düşmanlığı öldürücüdür!
***
Fotoğraflara bakarken daha iyi anlıyorum: Kaç yaşında olursak olalım,
zaman hep kendi kışına doğru yol alıyor! Geçmiş hep daha sıcak, gelecek hep daha soğuk sanki... Neyse, siz bana aldırmayın!
***
Belki de fotoğraflar akıp geçen zamandan bile daha acımasızlar... Hani Edip Cansever'in dediği gibi: "
Mutluluk mahzunluk oluyor fotoğraflarda/ .../ Mahzunluk mu yoksa yaşam/ Ve doğruyu söyleyen yalnız/ O mu, Rilke mi?"
***
Hayatımızda "
içli" ve "
iç"ten bir yan neredeyse kalmamış ama durmadan
içtenlikten söz ediyoruz. İçtenliği yere göğe koyamıyoruz. Bu artık gündelik bir gerçeğin ifadesi değildir; olsa olsa özlemdir. "
İç"ten gelen bir şeylere özlem.
***
Sürekli "
kendisiyle barışma"ya çalışan insanlar ortadan çekildiler. Gazetelerin haftasonu eklerindeki söyleşilerde "ben kendisiyle barışık biriyim" diyerek lafa başlayan ünüler toz oldular.
Ne o modası mı geçti? Yoksa kendi içlerindeki bencile, haset kumkumasına, hileciye, dolapçıya yenildiler de o yüzden mi?
***
Sürekli iletişim kopukluğundan söz ediyorlar ya, gülüyorum. İletişim hiç kopmaz, kopup giden
birbirimizi anlamaya niyetimizdir.
***
Şöyle bir not düşmüşüm bir vakitte: "Neden bilmem, içinde balıklar yüzen akvaryumlar beni hüzünlendiriyorlar.
Sevdiğim tek akvaryum cam fincandaki adaçayım. İçinde adaçayı dalları ve limon dilimi yüzüyor."
***
Yaklaşık 30 yıl süreli bilimsel bir araştırmada gençlere "çocukken anne babanızdan dayak yediniz mi?" diye sorulmuş. Yüzde 82 oranında "evet!" cevabı gelmiş. Onlarca yıl sonra aynı kişilere aynı soru yöneltildiğinde oran yüzde 33'e düşmüş. Diyorum işte... "
Mutlu çocukluk" denen şey yetişkinliğe has bir hikâye! Çok mu kötümserim? Peki! Öyle olsun! Zaten bana da son zamanlarda bayağı mutlu bir çocukluk yaşamışım gibi gelmeye başladı. Güzel ama çocukluğumun o korkunç can sıkıntıları, o hüzünlü öğleden sonraları, dehşetli kalp kırıklıkları neyin nesiydi?