Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Tv'ler, ilahiyatçılar ve itikat seçkinciliği!

Ramazan geldi, hoş geldi ya...
Şimdi yine çok sayıda ilahiyatçı tv kanallarında boy gösterip fikir yürütecek, tartışacak, nasihat edecek. İyi!
Yine de insanın içini bir şüphe kaplıyor.
Hani "böyle giderse bu halk imanından şüphe etmeye başlayacak" diye fısıldayan bir şüphe...
O ne biçim laf, diyeceksiniz. Kabul, biraz tuhaf!
Sen karışma, diyeceksiniz.
Ama tv kanallarına çıkan ilahiyatçıların ifrat derecesinde karmaşık tartışmalarına ve daima halka tepeden parmak sallayan uyarılarına maruz kalan sıradan vatandaşlardan biri de benim.
Yani iki çift laf etmek benim de hakkım.

***

Gözlemlediğim iki temel problem var.
Birincisi...
Bir kısım ilahiyatçı "Sizi gidi cahiller, hayatınız hurafe, hiçbir şey bilmiyorsunuz!" kıvamında "yayın" yapıyor.
"Esas din" dedikleri bir şey var. Ya da "Doğru inanç." Böyle ayırınca, halk hep "yanlış"ta kalıyor. Söylemleri ilk başta, izleyende tatlı bir öğrenme hevesi oluşturuyor.
Fakat daha sonra bütün ömrünü kendi halinde bir mütedeyyin olarak geçirenlerde bile örtülü bir eziklik ve yetersizlik duygusu baskın çıkıyor.
Bu nereden baksanız haksızlık!
Üstelik
kimilerinde (hele rasyonalist ekolden gelenlerde) "biz bu kadar okuduk, akademilerde dirsek çürüttük, boşuna mı?" diyen bir kibir ve dayatma tavrı görüyorum ki, aman aman!
***

İkinci temel problem...
Daha çok tasavvufi meşrebe dayananlarda gözlemlediğim bir özellik.
Anlamlı bir zemine dayanarak da olsa, "Bu durduğun yer yetmez, daha yürünecek çok yolun var!" mesajıyla başlayan yukarıdan bakma hali...
Sürekli sevgiden söz eden bir nobranlık!
"Kalp" kelimesi dayanakları açıklığa kavuşturulmadan ve o kadar sık sarf ediliyor ki, "yol"a olmasa bile en azından "dinleme"ye talip insanların kendi hayatlarını baştan aşağı "kalpsiz" bulmalarına yol açıyor. Bu da haksızlık!
Hele şu malum "çile" konusu...
O hocalara sormak isterim. Halkın gündelik hayat çilesinin dinde yeri yok mu, sanıyorsunuz?
***

Derdimiz derinlemesine ilim ve hikmet mi? O zaman sorun yok!
Ancak iyi niyetle bile olsa, bu türden programlarda sürekli halkın itikadının tartışma konusu yapılması yanlış ve "tehlikeli" değil mi? Geçenlerde Murat Küçükçiftçi'nin "İtikadi Popülizm" başlıklı son derecede ilginç konuşmasından alınmış notlara rast geldim. (www.populistkultur. com)
Orada Küçükçiftçi şunları söylüyor ki, yerden göğe kadar haklı: "İnanma, bağlanma, sevip sayma gibi şeyler entelektüel bir çabanın ürünü ya da sonucu değildir. Hidayet Allah'tandır... Halk, Müslüman olduğu kadar da mümindir. İnanır, inanıyor gibi yapmaz."
NOT: Sanırım, "halk, acaba neden Nihat Hatipoğlu'nu tercih ediyor?" diye soranlar, bu yazıda cevap bulmuşlardır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA