Çok üzgünüm.
Sizler gibi, herkes gibi...
Herkes dedim de...
Orada duralım.
Böyle zamanlarda alışıldığı ve köşe yazarlarından beklendiği gibi bir "acı ve yas" yazısı yazmayacağım.
İki nedeni var.
Birincisi... Ne olursa olsun, ateş hep düştüğü yeri yakıyor ve bizim kelimelerimiz bu kadar keskin acılara değmiyor!
En yürekten kelimeler bile okurla yazar arasında "dostlar taziyede görsün" kıvamında bir ilişkiye dönüşüyor.
Bunu istemiyorum. Çünkü bu acı tarif edilemeyecek kadar büyük, çok büyük.
İkincisi... Üzüntümü dile getirmek yerine Soma acısının üzerine çullanan siyaset vampirlerinden, sosyal medyaya hâkim olan çirkinlikten duyduğum mide bulantımı paylaşmak istiyorum.
***
Paralel tayfanın Twitter hesaplarının hemen çirkinleşmesine şaşırmadım.
Onların durumu ve misyonu belli.
Esas asap bozucu olan,
aylardır yavaş yavaş çıldırmanın eşiğine gelen malum sosyal, kültürel sınıf. Normal zamanda gazetelerde işçilerle ilgili haberleri görünce sayfayı hızla çeviren, grev lafını işitince "lanet olsun, yine işler duracak!" diye düşünen bu çevre birdenbire
genel grev çağrısı yapmaya başladı.
Facebook'a, Twitter'a bakın...
Sanırsınız ki, hepsi çekirdekten Marksist!
Sanırsınız ki, işçi hakları ve çalışma koşullarından söz eden solcuları uzun yıllar boyu her gördüğü yerde sopalayanlarla aynı sınıftan değiller!
Bari susup fırsat bu fırsat "
halkı dinleme"yi öğrenseler... Mesela bir sorsalar kendilerine;
neden o işçi ambulansa alınınca kirli çizmelerini çıkarmak istedi?
***
Bir de insanlıktan çıkmış "
klavye ergenleri" var.
Oturup "ölü sayısını saklamak için cesetleri yakıyorlar" diye söylenti çıkartacak kadar
gözü dönmüş yaratıklar...
"
Madenci kardeşlerimiz için dua edelim" diyenlerle dalga geçmeye kalkışacak kadar
aşağılık ruhlar... Onlara kızamıyor bile insan.
Ya tiksiniyor, ya acıyor.
Hele bazıları var ki, "
bitmiş!"
O kadar uzaklar ki
hayattan, hakikatten, halktan...
Onlar için "
kurtuluş" yok belli ki, oldukları yerde
nefret ve hasetle tepine tepine çürüyüp gidecekler.