Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Aramızdaki boşluk!

İlkbahar benim için "gitmek" demektir; zamanın baskısından, güncelin ağırlığından, koşulların belirleyiciliğinden ve buralardan kopup gitmek...
Belli oldu ki, bu yıl beceremeyeceğim.
Bir bahar temizliği yapmaya bile mecalim yok bu sefer!
Nereye gitsem, hangi köşeye saklansam, güncelin ağırlığı beni bulup üzerime çullanıyor.
Dün kitaplığımla biraz oyalanayım, biraz derleyip toparlayayım dedim. Bir raftan kendi kitabım düştü: "Bekle Beni Gelmeyeceğim."
Sevgili Derviş Şentekin'in ısrarıyla kitaplaştırmayı kabul ettiğim 21 kısa hikaye...
Hafif ortamlar, uçucu ilişkiler, taş gibi ağır duygular.
Kasım 2001'de basılmış. Şimdi yok ortalarda. Tam istediğim gibi "kaybolmuş" bir kitap. (Şöyle bir baktım da, ne çok düzelti hatası varmış.)
Yine de istedim ki, bu kez Pazar Notları yerine bu hikayelerden bazı satırları seçip buraya aktarayım.

***

Bir gün peşine takıldım.
Farkındaydı, hiç bozuntuya vermedi.
Yürüdük, yürüdük...
Bir evin önünde bileyiciyle karşılaştık. Durdu. Uzun uzun baktı bıçağa.
Tekrar ilerlemeye başladığında kafasını bile çevirmeden "Beklemek direnmektir genç adam" dedi.
Sonra "Tımarhanede nasıl direnilir, hiç düşündün mü?" diye sordu. "İlaç saatlerini bekleyerek!"
"Ya siz?" dedim zorlanarak.
"Benim ilacım gelmeyecek."
***

Alayları, sevecenlikten yapılmış bir eldivenin ters yüz edilmiş hali. Sevecenlik değil, aşk olsun isterdim.
***

Mutluyum.
Yani kötü bir şeyler olacak...
***

Birbirimizden geride kalan "boşluğu" kimse dolduramamıştı. Ne yazık ki, aramızda bir başka boşluğun da var olduğunu anladık. Onu kucakladığımda bir hava kabarcığına dönüşüyordu.
***

Her şey tuhaf biçimde güzel geldi bana. Gecenin, masanın üzerinde sallanan renkli ampullerin ve onun gözlerinin güzelliği içimdeki sıkıntıyı bastırmıştı.
Güzelliğin farkına varmak... Bu da umutsuzların kazancıdır.
***

Aradığım koku, onda yoktu! (İnsan bazen yalnızca bir koku arar, bir kokuya bağlanır)
***

Bir stadyum konserinin şamatası içinde, dinlediğimiz şarkının sözlerini tekrarlar gibi fısıldamıştı kulağıma: "Yarın uçağım kalkıyor, hoşça kal!"
Boyun eğdim. Çünkü bizi uzaklaştıran, aşkımızın kendisiydi. Gözlerimize bakamayacak kadar yakınlaşmıştık.
***

Leyla'yı orada bıraktım. Kimsenin denize girmeyi düşünmediği plajlar kentinde.
Günün solduğu, gökyüzünün hafifçe leylak rengine döndüğü saatte yola çıktım.
Zeytin ağaçlarının arasından kıvrılan yola baktım. Seviyorum, dedim içimden, bu yolu çok seviyorum. Aslında "Leyla'yı seviyorum" demek istedim, dilimi tutar gibi tuttum zihnimi...
Bir kez söylersem, geri alamam diye korktuğum için...
Kışın gidip gelen kamyonların delik deşik ettiği yoldaki şu virajı döneyim, söyleyeceğim!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA