Hedefleri açık: "Gerekiyorsa memleket yıkılsın ama Erdoğan gitsin!"
Bunun için sağcısıyla, solcusuyla uğursuz bir ittifak oluşturdular.
İlginçtir; farklı ideolojilere inanıyorlar ama aynı deney laboratuvarında zihin kontrolünden geçirilmiş gibiler.
Erdoğan'ın adı anılınca akıl yürütme yetilerini bir yana bırakıp öfkeyle titriyorlar.
Eleştirel bakış yerini dizginlenemeyen bir nefrete bırakalı çok oldu.
En çok daha birkaç yıl önce
"Gül benim Cumhurbaşkanım olamaz!" diye kendini yerden yere atan CHP'lilerin "Gül'ü göreve çağırma"larına şaşırıyorum. Bu kadar çılgın bir projeyi tahmin etmemiştim!
***
Peki basit biçimde "
lideri hedef alırsan, parti de biter" stratejisiyle mi karşı karşıyayız?
Hayır!
Bütün partilere ve tabii ki hâlâ
AK Parti'ye de ağızları sulanarak bakıyorlar.
Sürekli tetikte bekleyen "
Eski Türkiye" koalisyonları sever. O nedenle
malum yüzde 50'den elde tutulacak yüzde 25'e ihtiyaçları var. Üstelik
AK Parti'nin sosyal ve politik dokusunun
Erdoğan'ın hayallerinden daha geride durduğunu düşünüyorlar.
Burada kilit nokta, barış sürecidir.
Hatırlayın...
Sosyolojik bakımdan sürekli yenilgiye uğrayan
anti-AK Parti siyasetinin birden ve şiddetle
anti-Erdoğan kampanyasına dönüştüğü dönem
Oslo sonrasıdır.
Geçen kasımdaki
"
Diyarbakır buluşması" onlar için bardağı taşıran son damlaydı.
İttifak medyasına bakınca anlaşılıyor zaten.
Kandil'i pek seven ama barış sürecine sırtını dönen kalemler aynı zamanda
Erdoğan nefretinin en heveslisi ve yüksek sesli sözcüleri değil mi?
Meşum bir beklenti içindeler:
"
Erdoğan olmazsa, devlet süreci terk eder; İmralı olmazsa Kandil savaşa devam eder!"
***
Erdoğan'ı tek başına hedefe koyan dinamik sadece barış süreci değil elbette. Bu saldırının pek çok dinamiği var.
Biri de şu...
Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz ama bilirsiniz:
Erdoğan hayal kuran ve bu hayallerin gerçekleşmesini isteyen bir politikacı. Ülkeyi yıllarca perde arkasından idare eden
bürokratik oligarşi politikacının
ürkek ve heyecansız olanını sever.
Orta ve üst sınıf insanımız da hani basbayağı
kolonyal bir terbiyeden geçmiştir:
Büyük ve güçlü Türkiye'ye bir türlü inanamaz, inananları da horlar.
Küresel sistemin iplerini elinde tutmaya çalışan ve içerdeki uğursuz ittifaka dışarıdan destek veren
neo-con'lara gelince...
Merkez dışında kalan bir ülkenin lideri
hem de dünyanın geleceği üzerine hayaller kuracak ha! İşte buna asla izin vermek istemezler.
Daha söylenecek çok şey var ama yerim kalmadı. Başka bir gün devam ederiz.