"Yaşadığımız şehirde ve diğer büyük şehirlerde, kar, yetişkinlerin tek ortak düşmanı gibi. Onun adı anılınca, milli davalarda bile hemfikir olmayanlar, hemen ittifak kurabiliyor...
Kendinizi bir kar tanesinin yerine koyun.
Bir şehre yaklaşıyorsunuz.
Diyelim ki, İstanbul'a.
Tuz dolu yüzlerce kamyon sizi bekliyor.
Homurdanan insanlar, fazla mesaiye bırakılmış belediye işçileri, greyderler vs.
Siz olsanız gelir misiniz? O geliyor."
İki yıl önce aralık ayında sevgili İbrahim Tenekeci böyle yazmıştı.
O kar tanesi artık gelmiyor işte!
Vazgeçti. Kar bir yana, ülkenin batısına kış soğuğu bile gelmiyor.
Hepimizi haklı bir endişe sardı. Her zaman yüzümüzü güldürüp içimizi açan güzelim güneş daha fazla durmayıp gitse diye dua ediyoruz.
***
Zihnim bütün bunları bir işaret sayıyor! Hatırlayın, geçen kasım sıcaklıklar
6 C derecenin altına düşecek diye bütün tv'ler sırf heyecan olsun diye "
meteoroloji uyarıyor; şok soğuk geliyor" haberleri yapmıştı.
Her şeyin "
şok"una müptelayız ya...
Al sana "
şok bahar" işte! "Metropolde çamurdan, eziyetten başka bir anlam taşımıyor" diye sürekli şikâyet ettiğimiz kara şimdi şehre uğraması için yalvarmak üzereyiz; çünkü yağmurlar toprağı doyurmuyor,
kuraklık tehlikesini dindirmiyor.
Malum, "
havadan sudan konuşmak" boş laf sayılırdı.
Haydi şimdi de öyle sayın, bakalım...
Yapabilirseniz,
hafife alın!
Ben işime bakarım, deyin; havaya suya, iklime çevreye aldırmam, "
boş" işlerle uğraşmam deyin, diyebilirseniz.
***
Bu yazıyı yazmaya oturmadan az önce pencereyi açtım. Nasıl sıcak!
Söğüt ağacı hafiften havaya girip yeşillenmiş bile. Kediler sırtlarını sıcak toprağa yaslayıp geriniyorlar.
Geçen gün okudum; her yüz Amerikalıdan beşi "
kış depresyonu"ndan çekiyormuş.
Ağır bir keder duygusu ve içe kapanmayla başlayan bir depresyon bu. Amerikan medyasında bu rahatsızlığa karşı çareler öneren yazılar çıkıyor.
Gel de buruk biçimde gülümseme!
Çünkü
hani azıcık sulu kar yağsa, sevinçten zıplayacağız.