Tek günlük saygı duruşlarının ve meslekleri kutsallaştırmanın kimseye bir hayrı yok!
Bunu kabul edelim artık.
İlle de kutsallık atfetmekse mesele...
Öğreten kutsaldır. Öğretmen değil.
Okutan kutsaldır, okul değil.
Öğretemeyen öğretmenleri, öğrenmeyen öğrencileri, çocukları dar kalıpların içine hapsetmeye çalışan okulları görmezden gelerek eğitim konusunda tek bir doğru adım atamayız.
***
Seküler kutsallaştırmaların bir yüzü hep karanlıktır.
Bir devlet öğretmenleri kutsallaştırmışsa, durup düşüneceksin, "
niye?" diye...
Rejim daha en başta öğretmenlerin görev aşkını
suiistimal etmiştir.
Bilmeyen mi var?
Öğretmen bu yolla
mülki amir ve jandarmadan sonra statükonun bir numaralı ajanı kılınmıştır.
Bu politikanın tatsız sonuçlarından biri de, samimi ve iyi niyetli öğretmenlerin koyu bir "
yalnızlık" içine sürüklenmesi olmuştur.
Günümüzdeyse başka bir boyuta geçtik.
Liberal kapitalist eğitim hedefleri
okulların kalitesini öne çıkardı;
öğretmenlerin talep ve kaliteleri arka plana düştü.
Okulu bir tür dükkân, öğrenci velilerini müşteri olarak gören bir dünyada öğretmenle kim gerçekten ilgilenir, kim derdini dert edinir?
***
Uzun lafın kısası şu...
Her yıl bildik ezberlerle
Öğretmenler Günü kutlamayı; "
Ata'ya gidip dertlerini dökmek" gibi trajikomik ayinleri; televizyonlarda "
o güzel öğretmenler güzel atlara binip gittiler" türünden nostalji programları yapmayı bırakıp modern dünyanın eğitimden neler talep ettiği gerçeğiyle hesaplaşmamız gerekiyor.
Televizyon, dijital dünya, sosyal medya ile zihni tıka basa dolu ve hiperaktif bir öğrenciye günlük hayat dertleriyle boğuşmaktan yorgun düşmüş ve o arada "
dünya"dan habersiz kalmış bir öğretmen ne verebilir?
Biraz bunu düşünelim!