"Ah kalfacığım, kim bilir gideceğim yerler ne kadar güzeldir. Arabistan'ı hayal meyal biliyorum, Anadolu oradan daha güzelmiş... Oradaki insanlar hiç buradaki gibi değilmiş, menfaat nedir bilmezlermiş... Orada küçük bir mektebim olacak. Onu baştan başa çiçeklerle süsleyeceğim, sonra çocuklarım olacak, fakir olanlara ellerimle siyah önlükler dikeceğim."
Genç kuşakların bir kez daha tv dizisi yoluyla tanıştıkları Çalıkuşu Feride öğretmenlik macerasına işte bu kadar naif duygularla başlar.
Onu Anadolu'ya iten idealizm değil, aşk acısından ve ona yalnızlığını hatırlatan İstanbul'dan kaçmak isteğidir.
***
Fakat bizim
oryantalist ruhlu "
aydın"larımız Dame de Sion'dan mezun ve memleketine fena halde "
ecnebi" Feride'nin heyecanında "
Cumhuriyetin ideal öğretmeni"ni bulmuştur.
Hasan Ali Yücel dahi coşkulara kapılmaktan kendini alamamıştır: "
Çalıkuşu memlekettir, Çalıkuşu biziz, Çalıkuşu idealdir!"
Engin Ardıç ara ara dalgasını geçmekte haklıdır.
Çünkü Feride nihayetinde bir
Osmanlı muallimesidir ve Reşat Nuri "
İstanbul Kızı" adlı piyesini bozup
Çalıkuşu romanına dönüştürmüş, roman 1922'de yayımlanmıştır.
Romanda geçen olaylar 20. yüzyılın ilk çeyreğine aittir. Feride Kuşadası'ndayken "
Büyük Harp" patlak verir.
Tabii gel de bunu sonraki kuşaklara anlat!
Bildiğim şu...
Nasıl bir
endoktrinasyon sürecinden geçtiysek, zihinlere nasıl işlenmişse artık, kuşaklar boyu ne romanı okuyanlar, ne de romandan uyarlanan dizi ve filmi izleyenler Feride'nin
aşk kurbanı bir Osmanlı kızı olduğuna uyanabilmiştir!
***
Fakat bir nokta vardır ki, alabildiğine romantik bir roman olan
(Bu açıdan benim favori Reşat Nuri romanım "Akşam Güneşi"dir!) Çalıkuşu orada bizim toplum mühendislerimizi zorlar.
Hani romanı sadeleştirirken, "
din", "
iman" gibi sözcükleri kaldırıp atmışlardır ama Feride'nin beş yıl sonra her şeyi (Anadolu'yu da) geride bırakıp
aşkına ve İstanbul'a geri dönüşüne çare bulamamışlardır!
Gülünçtür, iş sonunda Feride'nin sevdiği adam
Kamran'dan nefrete varmıştır.
Feride'yi "
Cumhuriyet idealinin örnek kızı" olarak göklere çıkartırken yaptığı çarpıtmadan hiç gocunmayan bir eğitimci romanın sonu için şöyle yazabilmiştir: "
Romanın sonunda her bakımdan böylesine güçlü bir kahramanın, türlü bakımlardan çok zayıf ve silik Kamran'a teslim edilmesi pek garip geliyor. Sonuç gerçekten böyle mi olmalıydı?"