Gün geçmiyor ki, ünlülerden biri "ilişkimiz yoruldu" açıklaması yapmasın!
Dün de bizim Günaydın'da Ebru Şallı'nın artık son bulan evliliğiyle ilgili böyle bir açıklaması var.
Lafı magazin dünyasından getirdim diye sadece o alana ait bir sendromdan sayıp kendimizi kandırmayalım!
Çevremde gördüğüm, bildiğim çiftlerin çoğu bu "yorgunluk"tan şikayetçi.
Dostlarına açıldıklarında kafanızda şöyle bir tablo oluşuyor: Onlar işe güce, çocuklara koştururken, "ilişkileri" çoktan elden ayaktan düşmüş!
Öyle ki, bazen "ilişki" zorla ayağa kaldırılıp makyajla süslenip gezmeye götürülüyor; bazen de evlerinin arka odasında suni teneffüsle hayatta tutuluyor.
***
Fakat neden?
Anlatıldığı gibi, ilişkinin bir hayatı var da, zamanla yoruluyor, yaşlanıyor ve ölüyor mu?
Böyle hikaye etmek ve bu
kaderci hikayeye inanmak işimize geliyor tabii! Yarayı kaşımıyor, sonucu makulleştiriyor.
Oysa ilişkiler öyle kendi kendine ve zamanın akışına uygun biçimde yorulmuyorlar!
Biz yoruyoruz onları!
İlişkinin tek tek tarafları yani!
Arzuların sürekli kışkırtılıp çoğaltıldığı,
narsisist benliğin her şeyden üstün görüldüğü, tatmin kültürünün yerini
"sürdürülebilir tatminsizliğin" aldığı bir dünyada hangi ilişki yorulmaz!
Mutluluk, yıllanmış evli çiftler için bile
tek kişilik bir rekabet ve başarı süreci olarak görülüyorsa artık, hangi ilişki bu yükü kaldırabilir?
Çiftler ya uzun suskunluklarla, ya da inatçı gevezeliklerle birbirini hırpalıyorsa, buna sürekli şahit olan hangi can yorulmaz? İlişkinin de bir "
can"ı var, hiç kuş- kunuz olmasın!
***
Zor meseleler bunlar, canımızı yakan şeyler!
Belki her şeyden önce kendi kendimize, dürüstçe ve sakin kafayla düşünmek gerek.
Fakat madem konuyu şuracıkta açtım, şu iki noktaya da değinmeden geçemem.
Birincisi...
En acıtıcı ve en yaygın yorgunluk belirtisi ilişkilerin
cinsellik coğrafyasında ortaya çıkar. Fakat kaçarız. Kafayı duvara vuruncaya kadar kaçarız. Yalnız kendi kendimize değil, genel olarak ilişkiler üzerine konuşurken de kaçarız!
İkincisi...
Daha baştan
bizde eksik olan ne varsa ilişkinin (nihayetinde evliliğin)
gelip o eksiği kapatacağına dair fena halde romantik bir inancımız var ki...
Kestirmeden söyleyeyim:
Romantik gerçeğin en büyük düşmanı romantik ideallerdir.