Hakiki özgürlüğü isteyen "dışarda" kalmayı göze almalıdır.
***
Ya bir süre "
mağara"ya çekileceksin ya da "
hicret" edeceksin! Dışlanmaktan korkuyorsan, teslim olursun.
Kalabalığa!..
***
İnsan yorulur. Mesuliyetlerinden, korkularından, endişelerinden (nevrozlarından) an gelir, yorulur. Tam o anda
kolektif coşku imdada yetişir. Toplulukla kaynaştığın, toplu tezahürata katıldığın ölçüde
bireyselliğin azalır. Böylece endişelerin, gelecek korkun, ödev ve mesuliyetlerin baskısı geri çekilir. Ayin, miting, halay, kutlama, barikat, vd. İtiraf edelim, hoş bir
takastır. Ama uzun sürmez. İyi ki de sürmez! Sürerse,
her kolektif olan orduya dönüşür. Yani felakete!..
***
Kalabalıkla birlikte hareket etmenin baş döndürücü heyecanını "
özgürlük hissi" diye anlatanlar var. Yalancılar! Özgürlük ancak tek başına "köşesi"ne (ruhuna) çekilen için vardır. Kalabalığın coşkusu başkadır: O "
kayıp kardeşlik cenneti"nin geri geldiği yanılsamasıdır.
***
Bir topluluğu inşa ettiğin anda yıkmak! Bu yapma/yıkma eylemini sürekli kılmak! Bunu ancak zincirlerinden boşanmış bir mizah becerebilir. Sanırım
Gezi Parkı'ndakiler bu zor işi başarıyorlar.
***
Devlet sürekli anlatır: Şu kadar ağaç, şu kadar yol, şu kadar silah, şu kadar gayrı safi milli hasıla... Böylece
nicelik temel bir ölçüte dönüşür. Sonuç:
nitelik gözden kaçar!..
İstatistik saplantısına kapılmış iktidarlar tam da bu yüzden yönetilenlerin huzursuzluğunu kavrayamazlar.
***
Kimse bir başkasının kendine ait bir görüşe sahip olacağına inanmıyor. Ya "
satılmış kalemler" var ya "
işbirlikçi provokatörler!" İyi de, âlem buysa kralı sen değilsin demektir! Çünkü samimiyetin kayboluşu herkesi mahrum kılar. Söyle bakalım, sen kimin işbirlikçisisin?
***
Başını öne eğip gözlerini kaçırıyor. Biliyor çünkü,
birisi bakarken kaçamazsın.
***
Başını öne eğip gözlerini kaçırıyor. Biliyor çünkü,
her bakış dokunur ve bakılanı dokunmaya zorlar.
***Başını öne eğip gözlerini kaçırıyor.
Böyle daha iyi, böyle daha güvenli. Fakat kirpiklerinin ne kadar güzel olduğunu bilmiyor.