Bu köşeler babamızın malı değil anladık da...
Sırf öyle diye buraları güncelin emrine verip tepe tepe kullandıracak kadar da samimiyetsiz olamayız!
Ne yalan söyleyeyim...
Son iki gündür medya gündeminden koptum. Zihnimi hayvanlar meşgul ediyor. Onlardan söz edeceğim.
Hayır! Hayvan hakları veya hayvan sevgisi değil kastettiğim. Daha başka bir şey!
Minik kedimin bir gözüne bir şeyler oldu. Açmakta zorlanıyor.
Oysa gözler önemli. Hayvanların gözlerine baktığımda, orada "birisi"nin varlığından emin oluyorum.
O halde, bilim felsefesinin ve modern kültürün bize "yasakladığı" soruyu yeniden sormanın zamanıdır...
Hayvanların bir ruhu var mı?
Gelin şimdilik bu soruyu biraz daraltıp sadece filler için soralım.
Neden filler, derseniz...
Birincisi... Fillerin duygu dünyaları ve sosyal hayatları inkâr edilemeyecek kadar belirgin. Hani öyle pozitivist başöğretmen edasıyla "sakın antropomorfizm yapmayın bakayım!" diyemeyeceğiniz kadar açık bir gerçek bu.
İkinci nedene gelince... Bilim ve teknoloji dergisi The New Atlantis'in yayın yönetmeni Caitrin Nicol'ün yeni okuduğum ve çok etkilendiğim "Fillerin ruhu var mı?" başlıklı makalesi.
Nicol, filler üzerinde uzmanlaşmış etologların (hayvan davranış bilimcilerinin) son yıllarda yayımladıkları kitapları değerlendirdikten sonra bu başlığı atmış. Çok manidar.