Acının yerini endişenin, sevincin yerini eğlencenin aldığı bir dünya... Artık böyle bir dünyada yaşıyoruz ve acı sadece düştüğü yeri yakan bir ateş, sevinç sadece çocuklara has bir duygu.
***
En çok haset duyulan kişilere bakarak "çağın berbat ruhu"nu kavrayabiliriz: Endişesini (anksiyete bozukluğunu) bastırabilenler ve çok eğlenenler!
***
Endişe, bizi acıya sabırla katlanmanın bilgeliğinden uzaklaştırdı.
Eğlence ise neşenin içinde sakladığı evrensel şükür duygusunu bastırdı.
Şimdi sürekli huzursuz ve sık sık sarhoşuz!
***
Bir yeri derinden tanımak için
gitmek (seyahat etmek) gerekir. Hayır!
Oraya gitmekten değil,
oradan gitmekten söz ediyorum.
***
Tam giderken içimiz yanar, midemiz kasılır, yutkunuruz, zihnimiz bulanır ya... Bu her zaman ayrılığın etkisinden olmaz. Bazen de ayrıldığımız yere veya insana şimdi her zamankinden daha fazla "
yakınlaşacağımızı" hissetmenin tedirginliğindendir.
***
Özlenen hep "
burada"dır. Ama yan yana olmak "
burada" olmaya yetmez çoğu zaman!
***
Ateş ve su... İkisi de temizler! Ama Gaston Bachelord'un "Ateşin Psiskanalizi"nde yazdığı gibi, "
ahlakı temiz olan sudur; bir tek o karşı koyabilir ateşin gücüne."
***
"
Ortağım beni çok kötü dolandırdı be abi" diyerek anlatmaya başladı genç adam; "bir de kendimi uyanık sanırdım. Sonra öğrendim, benim gibi ne çok adamı dolandırmış." Sonra suskun kalmamdan hoşlanmamış gibi bana bakınca sordum: "
Çok sevimli biriydi, değil mi?" "Hem de nasıl!" diye cevapladı. Şaşırmadım. Emin olmanın ölçülerini yitirmiş, ahlakını piyasa değerlerine göre belirlemeye başlamış toplumlarda gönülleri de, parayı pulu da aynı "
hırsız" çalıyor:
Sevimlilik!
***
Müzmin mutsuzlara bakıyorum da, kimse hayata onlar kadar bağlı değil!
***
TV'de bir anne çocuğuyla ilişkisini anlatıyor: "
Onunla arkadaşız." Bunu öyle bir özgüven ve ciddiyetle söylüyor ki, gözüm takılıyor. Çocuk henüz beş altı yaşlarında bir oğlan. "
Herhalde toplu halde üşütüyoruz" diye geçiriyorum içimden. Çocuğun ilerde dolu arkadaşı olur zaten ama acaba aklı başında bir annesi olacak mı?