Az önce kilometre kadranına bakmıştım.
İbre 110'da sabitlenmişti. Asfalt kaymak gibiydi, yol tatlı kıvrımlarla ilerliyor, direksiyondaki ellerime çok iş düşmüyordu.
Yüksek tepelerin ardındaki kararsız güneş ışığını kovalıyordu gözlerim.
Yol kenarındaki katırtırnakları güzel, neşeli ve sapsarıydılar.
Birden koptum!
Uyumak değildi bu. Direksiyon başında dalıp gitmekle ilgisi yoktu. Ruhum teyakkuzdaydı.
Vadinin orta yerinde her şey duruvermişti sanki.
Duran ben değildim, dünyaydı!
Bulutlar, rüzgâr, uçan kuşlar, karşıdan gelen kamyonlar, önümde giden BMW durmuştu!
Tanıyordum bu hissi.
Bir kafede tek başıma oturmuş dışarı bakarken başıma geldiğini bilirim. Dostlarla uzun bir sohbetin ardından kendi içime çekildiğimde; hatta gereksiz ve anlamsız bir tartışmanın ortasında hissetmişliğim vardı.
Anlatınca, belki siz de tanıyacak, "ah, bilmez miyim!" diyeceksiniz.
***
Çağımızın iyi romancılarından
Bernard Schlink bu hissi şöyle dile getirmişti: "
Bazen öyle bir an gelir ki, dünya nefesini tutmuş gibi olur... Sanki dünya dönmeye devam edip etmeyeceğini, izlediği yörüngeyi değiştirip değiştirmeyeceğini düşünmektedir."
Tam öyledir! Dünya nefesini tutar öyle anlarda ve bizden şunları düşünmemizi ister...
İstediğin gibi yaşamak mı, başkalarının istediği gibi yaşamak mı?
İnandığın gibi yaşamak mı, "inançsız" bir hıza kapılmak ve
inanmadığın mecburiyetlerin çarkına uymak mı?
Yerin yurdun neresi? Gitmek mi, kalmak mı?
***
Fakat adı üstünde, sadece bir "
an"dır işte!
Düşündürse bile
karar almaya yetmeyecek kadar kısa bir sürede gelip geçiverir bütün bu sorular. O sayededir ki, yaşamıyor, "
yuvarlanıp gidiyoruz!"
O sayededir ki,
bizi kahreden geçim çarkı muntazaman dönmeye devam ediyor; bizi kimliklerimize hapseden ama kişiliklerimizi yiyip bitiren bozuk düzen işliyor.
O yüzden (şuraya yazdıklarım da dahil)
laflarımız pek parlak, hayatlarımız hep mat kalıyor.
***
Sonra kadrana tekrar baktım. 110'daydı hâlâ.
Önümdeki BMW birden fırlayıp uzaklaştı.
Kuşlar yeniden uçmaya, bulutlar sert kuzey rüzgârıyla ilerlemeye başladılar.
Dünya yeniden dönüyordu ve ben...
Sanırım, iyi değildim.