Bir güzel gelişmeyi ne güzel dile döktü Leyla İpekçi...
"Barış ilk kez büyük bir yenilginin adı değil."
İtiraf ediyorum ki, ikide bir "barış"tan söz açmayı istemiyorum.
Neden mi? Hem barış kavramının, hem de onun üzerine inşa edildiği siyasi vizyon, toplumsal hasret ve gündelik pratiğin naylonlaşmasına katkıda bulunmamak için.
Kalpleri erkenden karartılmış kimi gençlerin "süreç" lafını ne tür ucuzluklara malzeme edip bunu da mizah sandıklarını düşünecek olursanız bu hassasiyetimi anlarsınız.
***
Yine de altını çizmek istediğim bir şey var.
"
Hakikat komisyonları" ("Akil İnsanlar" tanımını verimli ve doğru bulmuyorum) henüz çalışmaya ve sokağın nabzını tutmaya başladılar.
Bu komisyonlarda çalışan dostlarımdan aldığım ilk izlenim beni hiç şaşırtmadı.
Halkla yüz yüze temasa geçildiğinde net olarak şu ortaya çıkıyor:
Tahmin edildiğinden çok daha büyük bir kesim silahların karşılıklı görüşmeler yoluyla susturulması sürecini destekliyor.
Barış fikri ve hasreti kafasında tilkiler dolaşan
medyadan çok daha önce sosyolojik zeminde ete kemiğe bürünmüş.
***
Tedirginlikler, kuşkular yok mu? Var elbette.
Çok normal!
Hatta sürecin doğru ilerlemesi hem Batı'da ve Kuzey'de hem de Güneydoğu'da
bu tedirginliklerin ciddiye alınmasıyla mümkün olacak.
Ama onca yıl sonra...
Artık barıştan kalıcı bir
hayal kırıklığı veya
umutsuz bir hedef gibi söz etmiyoruz.
Şimdi bütün kalbimizle hissediyoruz ki...
Barış kazanacak!