Sıradan bir ağrı kesiciyi yutmak zorunda kalınca öfke nöbetine kapılan tanıdıklarım var.
Vitamin haplarına zehirli madde gibi bakanları biliyorum.
Üstelik ilginçtir; aynı kişiler "iyi geliyor" diye karışımı ve tadı tuhaf bitki çayları yapıp afiyetle içerler.
İlaçlara asla güvenmeyen ama ekranlara çıkan kendinden menkul "alternatif tedavi uzmanları"ndan hiç kuşku duymayan insanlar çoğu zaman şöyle bir tez öne sürerler...
"Tıp ve ilaç sektörü dev bir endüstridir ve bu endüstride insan hayatından daha önemli olan şey kâr maksimizasyonudur."
Eh, haksız sayılmazlar!
Ama sistem her yol için aynı!
Bakın, sonunda ne oluyor?
Bugün ABD'de ağırlığı bitkisel çareler olmak üzere "alternatif tedavi"ler için yapılan harcamaların miktarı yılda 34 milyar doları bulmuş.
Al sana, sadece kendi çıkarlarını düşünecek kadar büyümüş bir endüstri daha!
Bizde de farklı değil!
Bitkisel tedavi pazarı muazzam bir sektöre dönüştü ve sonuçta kireç tozlarını bitki tozu; zehirli bitkileri kanser ilacı diye satanlara gün doğdu.
***
Mesele sadece toplumsal değil, psikolojik bir derinliği de var.
Çocukluğumuzu hatırlayın.
İlaç çoğu zaman "
zorlama"yla hayatımıza giriyor.
Hapları sadece daha tatsız tıbbi kurcalamalar veya iğne yerine geçtiğinde sevmeye başlıyoruz.
Bazı psikanalistler
ilaç fobisi ile "
yabancı düşmanlığı"nın (Zenofobi) birbirine çok benzediğini düşünüyorlar.
Sınır ihlali gerçekleştiren ve
içlerinde önceden hesap edilemez kötülükler gizleme ihtimali olan ilaçlar...
Bilinçdışımız için manzara belki bundan ibaret.
Bu bakımdan laboratuvar ürünü ilacın "
soğukluğu"na karşı
bitkisel çayın sıcaklığını tercih etmek anlaşılır bir şey!
Tedavi başka bir şey ama "
içimiz ısınıyor"; bunu yabana atmamalı!
***
Hepsi bir yana...
İnsanı hâlâ
hikâyeler besliyor, büyütüyor; sarıyor sarmalıyor. Hâlâ hikâyelere sığınıyor; hala hikâyelerle canlanıyor.
Hepimiz bir hikâyeyiz nihayetinde.
Ama işte o minik haplar var ya...
Üzerinde anlaşılmaz yazılar bulunan bir kutuda; çıplak gözün göremeyeceği kadar ufak binlerce harfle dolu bir prospektüse sarılı halde "
yutulma"yı bekleyen
hapların bir hikâyesi yok!
Oysa
argan otunun, zerdeçalın, kırlangıç otuyla zeytin yaprağı karışımının zihnimizde uyandırdığı hikâyeler ne güzel!
Tamam! Hiçbir hastalığı iyileştirmiyorlar.
Ama laflarını etmek bile
bizi yeryüzüyle yeniden barıştırıyor sanki!
Aradığımız şey o işte! O barış!