"Sadece ve durmaksızın tartışacak kadar sersemleşmiş insanlar"dan söz etmişti Elias Canetti.
Ne zaman bizim haber kanallarının tartışma programlarını izlesem ve benim gibi ekran başında bu programları izleyen başkalarını zihnimde canlandırsam...
"Körleşme"nin, "Kitle ve İktidar"ın yazarı Canetti'nin bu sözünü hatırlarım!
Çünkü bizim halimiz de pek farklı değil.
Bir an için "bu konuda gerçekten ne biliyorum da bir de karşımdakini ikna etmeye kalkışıyorum" diye bile sormadan...
Sırf iddialı lafların gücüne güvenerek...
Beylik fikirlerimizi ve neredeyse ilkokuldan beri hayat içinde test etmeye yanaşmadığımız ezberlerimizi başkalarını itip kakmak için bir sopa gibi kullanarak...
Tartışıp duruyoruz.
***
Tartışmak...
Anlamak ve
anlaşmanın yolu değildir. Olamaz.
Çünkü
anlamak sakin kafaya muhtaçtır.
Laf kalabalığını, iddiaya tutuşmayı, inatlaşmayı sevmez.
Şöyle bir durup çevreye ve dünyaya bakmayı; çoğu zaman da
oturup yeni baştan öğrenmeyi gerektirir.
Cesaret ister bir de...
Öyle ya, bazı şeyleri anlamaya başlayınca
alışkanlıklarımız altüst olacak ve belki de
doğru bildiğimiz ne varsa, yeniden tanımlanacaktır.
Konforlu bir şey değildir anlamaya çalışmak!
Rahatsızlığı, hatta acı çekmeyi göze almalıdır.
***
Düşünüyorum da...
Yakın tarihin ülkemizin üzerine giydirdiği
deli gömleklerinin birer birer sıyrılıp atıldığı şu tarihi dönemde...
En baştan öğrenmeye başlayıp yüzleşecek ne çok gerçek var. Bunu yapmak yerine, sabah akşam tartışmak bizi gerçekten de
sersemleştiriyor.
Keşke ağız ve fikir dalaşından medet ummak yerine doğru düzgün
sohbet edebilseydik!
Veya eskiler gibi yapabilseydik...
Bağırıp çağırarak birbirimizi ikna etmek gibi
beyhude hedefler peşinde koşmak yerine...
Meseller, masallarla hakikati anlatmaktaki hikmeti yeniden kavrayıp günümüze taşıyabilseydik...
Ama nerede!